BUNU NOT DÜŞMEM GEREKİYOR



“Paraya ihtiyacım vardı, o yüzden yaptım. Özür dilerim…” deyişine anlam veremeyip ancak yıllar sonra bir yerlere oturtabildiğim rezil arkadaşım(!), sadece senin için değil bu not, birtakım şeyleri başkaları da bilsin ve yerli yerine oturtabilsin diyedir.

Özür dileyişine nasıl anlam verebilirdim, arkadaşımdın ve borç istiyordun. Arkadaşlar arasında böyle şeylerin lafı mı olur!

Karım Zeynep Kamil’de, her an doğum yapabilir. Cebimde tek kuruş yok, sadece gazetenin Bingo bileti var” açıklığıyla benden para isteyişin ne zamandı unuttum gitti. Parasızlığın ciddi biçimde yakama yapıştığı, bir başıma ayakta kalmaya çalışırken başarıp başaramayacağımın belli olmadığı günlerde hiç düşünmeksizin külliyetli miktardaki parayı altın satarak çıkartıp vermiştim.

Özür dilemen hangi gelişindeydi hiç hatırlamıyorum, muhtemelen parayı kaptığın sonuncudaydı... Gidiş o gidiş… Borcunu ödemeyi teklif etmeyi bırak, bir daha yüzünü dahi görmemiştim. İşin aslı, ben de unutup gitmiştim borcu morcu, ta ki, vakti zamanında durumuna çok üzüldüğümden söz ettiğim bir yakınım, yıllar sonra anımsatıncaya kadar.

Bilmez miyim, ayıptır böyle şeylerden söz etmek. Hele de arkadaşa(!) verilen borcun adı edilir mi hiç ama sebepsiz değil bu yakışıksız surata çarpma. Tükürülmeyecek denli iğrenç bir surat bile bu yakışıksızlığı değiştirmez gerçi ya, neyse.

Bir yerlere not etmediğim için miktarını hatırlamadığım gibi aynı nedenden böylesine kesin konuşuyorum borç konusunda.

Yakın yıllarda, en çöktüğüm dönemdeki günlerin birinde, en yılışık sırıtmanla karşıma dikildiğinde, “Hangi yüzle karşıma çıkıyorsun rezil…” diyebilmiştim sadece. Oysa gırtlağına sarılmalı, kafanı ezmeliydim.

Kireçleşmiş yüzüne yapışıp kalan büyük korkuyla yan gözle beni kollarken, uyuz sokak iti gibi kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp koşarcasına inmiştin merdivenlerden. İstekanın birini kapıp peşine düşmediğim için çok hayıflanmıştım çok.

Yüzsüzce karşıma dikilmen yüzünden öylesine büyük şok yaşamıştım ki, gözümün önünden hiç gitmez. Daha sonra o yakınıma anlatmıştım kapımı çalışını. Yanılmıyorsam bunun üzerine borcu hatırlatmıştı.

İşte böylesine unutup gitmiş, beynimdeki ‘hatırlanmayacaklar’ arasına gömmüştüm ama sen rezili kapımı çalarak deştin... Çok açık ki bu unutuşun tek sebebi borç kavramına yaklaşımım değildi. Devreye soktuğum savunma mekanizmasının getirdiği ‘yok sayma’ydı ve pek çok olayın yanı sıra epeyce kişi de hiç olmamışlardı benim için onca yıl boyunca.

Hiçbir önemi yok gerçi ama yıllar sonra karşıma kendi isteğinle dikilmediğini ikimiz de çok iyi biliyoruz.

Ve bu kalleşlik girişimin ise ne ilkti ne de son, daha öncekilere bir yenisini eklemiştin sadece şerefsiz. Beni kaç kez hançerledin ve girişimde bulundun rezil? Dördünü kuşkuya düşmeksizin biliyorum artık, beşinciden ise emin olamıyorum. Ve ne kadar zorlarsam zorlayayım bu hançerleyişlerini hak edecek en küçük gerekçe bulamıyorum şerefsiz.

Neden mi açtım haniyse 30 yıl öncesinin borç olayını?

Neden olacak rezil?

‘Pisliktir, ne yapılsa yeridir’ yaklaşımına kaptırıp gidenlerin en ön sırasında yer aldığın izlenimine sıkça kapıldığımdan...

“Özür dilerim” utanmalarından, ‘Pisliktir, ne yapılsa yeridir’ noktasına geldiğine tanık olmak, gözümde daha da iğrençleştiriyor sen rezilini.

İğrenç rezil şerefsiz, iyi dinle:

Ben, ölü ya da diri, her geçen gün daha da EYÜP ŞEKER olacağım ama sen, sadece küçücük bir detaydan ibaret rezil olarak anılacaksın.

Bir de, iblisinden pisliğine her gelene itlik yapmanın karşılığı hayatının sefasını sürmek kalacak yanına. Hepsi bu…

Çok ağır gelse de yazmalıyım:

Cinsel kompleksli pislik, senden iyiydim ve halen öyleyim. Sen, ne kadar popüler olursan ol, ne şekilde yetiştirilirsen yetiştiril, geberip gidinceye kadar hep kompleksli kalacak, her girişiminin ardından hep kıvranıp duracaksın.

Verdiğim görüntü, bu katıksız gerçeği değiştirmez.

Son sözlerimin kaynağı kesinlikle ilk deneyimlerimiz değil.

Savrulup durduğum karanlıklardan nasıl kurtulduğuma hep şaşırdığım o kahrolası dönemde, özrünle karşılaştığım o lanet günlerin birinde öteki rezilin, “Cinsellik de olmasa paylaşacak bir şeyimiz yok” itirafıdır.

İnsanı gururlandırmak yerine kahırlara sürükleyen itirafın hepsi bu kadardı. Buz kesmiştim…


Eyüp Şeker



HIRSIZ DERSİN KIZAR DA, ÇALIP ÇIRPARKEN ALDIRMAZ


Sihirli değnekleriniz bu işe ne diyor züppemenler*!


Eyüp Şeker


(*: zupermen züppeler)


KİMSE KENDİSİNİ VE KİMSEYİ DAHA FAZLA KANDIRAMAZ



Akılımızı başımıza toplamanın zamanı çoktan geride kaldı.

Bu moloz yığını görüntülerini deprem şiddeti izah edemez.
10 şiddetindeki saniyelik sarsıntıların dahi bu molozlaşmayı yaratamayacağını anlamak için inşaat mühendisi olmak gerekmez.
25 saniye süren deprem 7 falan da olsa böylesine yerle bir edip moloz yığıntısı haline getiremez betonarme yapıları. 

Birkaç saniyelik sarsıntılardaki bu molozlaşmanın tek açıklaması, marifet sanılır hale gelmiş hırsızlık ve cahilliktir.

Bu reddedilmez gerçeğimizdir.
Sıyrılamayacağımız ahmaklığımızdır…
Maskeleyemeyeceğimiz akılsızlığımızdır…

25 saniye süren 7.2’lik Van depremi bana hep 17 Ağustos depremi artçılarından birini anımsatıyor; 4-5 civarındaki artçının bir anlık şiddeti 7’ye yakındı ve böylesine çökmemiş, böylesine dehşetle kala kalmamıştık.

Hadi dedik, 7.2’dir dedik, ya 5.6’lık artçıyla bunca can kaybına ne diyeceğiz!
Ayakta devlet binası kalmamış durumda.

Görmezden gelinemez…
Katıksız gerçeğimizdir bu.
Van’da devlet yıkıldı.

Hırsızlıkla cahilliğin tamamen molozlaştığını gördük.
Aklımızı başımıza toplamamız gerekiyor.

“7.2’ydi...” bahanelerinin hazırlayacağı yıkımların çok daha vahim olacağı, bilip bilmezden gelir gibi yaptığımız gerçeğimizdir. Aklını yitirmemiş kimse bunu reddedemez.
Yerle bir olacağımızı bilirken oturduk bekliyoruz yerle bir olacak büyükşehirlerimizde.

Ne yapacağımızı biliyoruz.
Neyi düzelteceğimizi biliyoruz.
Buna rağmen…
Oturduk bekliyoruz kaderimizi.

Halbuki…
Nerelerdeki hangi binaların yıkılıp yapılması gerektiği sular seller gibi ezberlendi.
Denetim sistemi hiç çalışmıyor, ivedi şekilde düzeltilmesi gerektiği ortada.

“Nasıl”ı da belli; zira yasa yapmakla ilgisi olmadığını aklı eren herkes gördü, görüyor.
Aksine, düzeltme adına atılan yeni adımlar suiistimale daha açık hale getirmiştir sistemi.

Konunun içindekiler haykırıyor; tek yapılması gereken, aksaklıklardan arındırılmış birbirinden bağımsız ve özerk unsurlar üzerine kurulu denetleme sistemini çalışır hale getirmektir.
Ve rant hesaplarıyla siyasal beklentiler kesinlikle uzak tutulmalıdır planlama ve yapılandırma çalışmalarından. Tabii sonrasından da…

Başardık, başardık…
Olmadı, oturup bekleriz kaderleştirdiğimizi.


Eyüp Şeker




CEHENNEMİN DİBİNE KADAR YOLUNUZ VAR


Kan emici sinsi iblisler, nasıl göstermeye çalışırsanız çalışın, ne şekilde çarpıtırsanız çarpıtın, istediğiniz kadar kafa karıştırın, siz de ben de gerçeği çok iyi biliyoruz.

Anlatmak istediklerime asla gerçeği göstermeyi başaramayabilirim ama sonsuza kadar direneceğimi ve son nefesime kadar bu inancın gücüyle yaşayacağımı biliyorum.

Aza aza gidin…


Eyüp Şeker



PERDELEME VE PAZARLAMA KURNAZLIKLARINA KAPILMADAN ÖNCE



“Bir şey alırken kulaklarınıza değil gözlerinize güvenin” diyen Çekoslovak sözüne kulak vermemiz gerekmiyor mu!

25-30 yıldan yaşlı binalar ağır hasar görüp yıkılsalar bile sağ çıkılma ihtimali çok daha yüksekken, daha genç binaların un ufak veya yamyassı hale geldiğini, hatta bina ne kadar yakın tarihliyse molozlaşmayla tostlaşmanın o derece arttığını ve çok daha ölümcül sonuçlarla karşılaşıldığını görmek için uzman ya da deneyimli inşaatçı olmaya gerek var mı!

Molozlaşmayla tostlaşma “Benim memurum işini bilir” özlü sözünün yaşamımıza sokulup iş bitirme durumsalına aleniyet kazandırılmasından itibaren ivme kazanmıştır.

Kuşkusu olan döküm yapıversin bi zahmet.

“Buyur arşiv senin”



Eyüp Şeker