YAT TEŞEKKÜRÜ !
Melih AŞIK
AKP hiç iyi, doğru, güzel bir şey yapamaz mı? Yapar elbet... Yapar ve teşekkürü de alır... CHP Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Tayyip Erdoğan’a yönelttiği soru önergesi en güzel örnek:
“Toplumun büyük gereksinimi olan yat ihtiyacını karşılamak için, yat satışlarında hükümetinizin KDV’yi %1’e indiren, ÖTV’yi sıfırlayan kararınız seçim bölgem Gaziantep’te çok olumlu karşılanmıştır. Emekli, esnaf ve dar gelirlilerimizin bu avantajlı koşullarda yat sahibi olmalarını sağlamak için devlet bankalarından uzun vadeli, düşük faizli kredi almalarını sağlamayı düşünüyor musunuz?”
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1132239&AuthorID=59&Date=26.08.2009
Milliyet
CEBELLEZİYE ENGEL OLMA MERKEZİYLE ŞOV YAPMAK
GAZETECİ ARKADAŞLAR KALEMLERİNİZİN ÜSTÜNE OTURMAYIN !
Necati DOĞRU
“İstanbul’un göbeğinde, Tepebaşı’nda 10 bin metre kare, üç katlı bina. Bilgisayarlarla, şık, temiz çalışma masalarıyla, özenli dolaplarla donatılmış büyük geniş odalar. Pafta pafta, parsel parsel, ilçe ilçe uzaydan çekilmiş İstanbul fotoğrafları...Duvarlara asılı haritalar.Odalarda profesörler.Uzmanlar, akademisyenler.Profesör şehir plancıları.Profesör bölge plancıları.530 bilim insanı, 53 atölye oluşturmuş karıncalar gibi çalışıyorlar.
***
İsim de vereceğim.İstanbul Metropolitan Planlama Merkezi’nin kurucu başkanı ve proje yürütücüsü Prof. Hüseyin Kaptan, şehir plancısı Doç. Dr. Taylan Dericioğlu, bölge plancısı, sosyolog Prof. Dr. Gülden Erkut, ekolojist orman yüksek mühendisi Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, Prof. Dr. Hasan Hayri Tok, Prof. Dr. Bülent Seçkin, Yerbilimleri Araştırma Atölyesi’nin Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Yüzer, Yeraltı Kaynakları Araştırma Atölyesi Başkanı Prof. Dr. Mahir Vardar, Çevre Sorunları Araştırma Başkanı Prof. Dr. Ahmet Demir, Demografi Grubu Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Aykut Toros, şehir ve bölge plancısı Prof. Dr. Hale Çıracı, kültürel endüstriler şehir plancıları Doç. Dr. Zeynep Enlil, Doç. Dr. İclal Dinçer, sanayi grubu şehir plancısı Prof. Dr. Cengiz Giritlioğlu, Konut ve Yaşam Kalitesi Grubu proje yöneticileri ve şehir plancıları Prof. Dr. Fulin Bölen, Prof. Dr. Handan Türkoğlu, ulaşım plancısı Yrd. Doç. Dr. Murat Çelik, lojistik işletmecisi Dr. Metin Çancı, bütün atölyelerin eşgüdümünü sağlamakla görevli şehir plancısı Dr. Polat Sökmen, kentsel tasarım ve yarışmalardan sorumlu şehir ve bölge plancıları Prof. Dr. Necati İnceoğlu, Prof. Dr. Aykut Karaman, Prof. Dr. Güzin Konuk, Y. Mimar Murat Vefkioğlu, Doç. Dr. Murat Soygeniş, Müze Kent Grubu proje yöneticileri Prof. Dr. Cengiz Eruzun, Doç. Dr. Rıfat Sağlam, Y. Mimar Ulvi Günpınar...
***
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, atölye atölye gezdirerek bilgi veriyor. Bu kişiler ‘Şu anda 12 milyon nüfusu barındıran ve 2045’te 20 milyon nüfusa ulaşacak İstanbul’un planlanmasında, defolarının, kusurlarının giderilmesinde ve İstanbul’un gelecek 30 yılının planlanmasında bilimsel bilgiyi kent yönetimiyle buluşturma çalışması’ yapıyorlar.”
Sevgili okurlar.
Bu yazı benimdir.
VATAN’da yayınlandı.
Tarih; 28 Eylül 2005’ti yani yaklaşık 5 yıl önce ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş içlerinde Nazlı Ilıcak, Fehmi Koru, Oral Çalışlar, Taha Akyol, Oktay Ekinci ve ben Necati Doğru’nun bulunduğu gazeteci grubuna bu merkezi gezdirip; “Gördüğünüz gibi artık şehir Başbakan’ın, herhangi bir bakanın Ankara’dan vereceği kararlarla değil İstanbul Metropolitan Planlama Merkezi’nde çalışan 530 bilim insanın bilimsel bilgisiyle plananacak” dediği günün ertesinde yazılmıştı.
Çok net hatırlıyorum.Ben de söz almıştım.Başkan Kadir Topbaş’a; “Sayın Başkan herhalde siz bizimle kafa bulmuyorsunuz. Bu yaptığınız yürekli bir atılım, gerçek demokratik bir adım ve büyük bir devrimdir. Şehrin rantlarını Ankara’dakilerin iki dudağı arasından çıkartıyorsunuz, bunu başarabilecek misiniz, Başbakan’la konuştunuz mu, partiniz bu demokratik açılıma hazır mı?” diye sormuştum.
“Hazır, başaracağız” demişti.
5 yıl geçti.Bugün şunu görüyorum.Başkan bizimle kafa bulmuş!5 yıl sonra bugün; “üçüncü köprünün güzergâhının Metropolitan Planlama tarafından değil helikoptere binecek Başbakan Tayyip Erdoğan ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından belirleneceğini” söylüyor.
***
Korkunç iki yüzlülük!
Halkı aldatma!Demokrasi dışı tavır!
Nitekim; 530 bilim adamının çalıştığı Merkez’in kurucu başkanı Prof. Dr. Hüseyin Kaptan, 5 yıldır sustu fakat o da dayanamadı, şimdi; “İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda 3. Köprü’nün bulunmadığını ve hatta hazırladıkları planların da üçüncü köprüyü gerektirmeyecek önerilerle dolu olduğunu” söylüyor.
Öbür profesörler susuyor.
530 bilim insanı niçin biraraya gelip toplu olarak gerçeği bağırmıyorlar. Protesto etmiyorlar. O gün benimle birlikte basın toplantısına katılıp “Kadir Topbaş’ın anlattıklarıyla çok heyecanlandıklarını” söyleyen gazeteciler niçin kalemlerinin üstüne oturuyorlar (Oktay Ekinci hariç) ve “bu korkunç yalanı” Belediye Başkanı’na hatırlatmıyorlar?
Ben devam edeceğim.
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=255816&Categoryid=4&wid=108
Vatan
Necati DOĞRU
“İstanbul’un göbeğinde, Tepebaşı’nda 10 bin metre kare, üç katlı bina. Bilgisayarlarla, şık, temiz çalışma masalarıyla, özenli dolaplarla donatılmış büyük geniş odalar. Pafta pafta, parsel parsel, ilçe ilçe uzaydan çekilmiş İstanbul fotoğrafları...Duvarlara asılı haritalar.Odalarda profesörler.Uzmanlar, akademisyenler.Profesör şehir plancıları.Profesör bölge plancıları.530 bilim insanı, 53 atölye oluşturmuş karıncalar gibi çalışıyorlar.
***
İsim de vereceğim.İstanbul Metropolitan Planlama Merkezi’nin kurucu başkanı ve proje yürütücüsü Prof. Hüseyin Kaptan, şehir plancısı Doç. Dr. Taylan Dericioğlu, bölge plancısı, sosyolog Prof. Dr. Gülden Erkut, ekolojist orman yüksek mühendisi Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, Prof. Dr. Hasan Hayri Tok, Prof. Dr. Bülent Seçkin, Yerbilimleri Araştırma Atölyesi’nin Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Yüzer, Yeraltı Kaynakları Araştırma Atölyesi Başkanı Prof. Dr. Mahir Vardar, Çevre Sorunları Araştırma Başkanı Prof. Dr. Ahmet Demir, Demografi Grubu Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Aykut Toros, şehir ve bölge plancısı Prof. Dr. Hale Çıracı, kültürel endüstriler şehir plancıları Doç. Dr. Zeynep Enlil, Doç. Dr. İclal Dinçer, sanayi grubu şehir plancısı Prof. Dr. Cengiz Giritlioğlu, Konut ve Yaşam Kalitesi Grubu proje yöneticileri ve şehir plancıları Prof. Dr. Fulin Bölen, Prof. Dr. Handan Türkoğlu, ulaşım plancısı Yrd. Doç. Dr. Murat Çelik, lojistik işletmecisi Dr. Metin Çancı, bütün atölyelerin eşgüdümünü sağlamakla görevli şehir plancısı Dr. Polat Sökmen, kentsel tasarım ve yarışmalardan sorumlu şehir ve bölge plancıları Prof. Dr. Necati İnceoğlu, Prof. Dr. Aykut Karaman, Prof. Dr. Güzin Konuk, Y. Mimar Murat Vefkioğlu, Doç. Dr. Murat Soygeniş, Müze Kent Grubu proje yöneticileri Prof. Dr. Cengiz Eruzun, Doç. Dr. Rıfat Sağlam, Y. Mimar Ulvi Günpınar...
***
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, atölye atölye gezdirerek bilgi veriyor. Bu kişiler ‘Şu anda 12 milyon nüfusu barındıran ve 2045’te 20 milyon nüfusa ulaşacak İstanbul’un planlanmasında, defolarının, kusurlarının giderilmesinde ve İstanbul’un gelecek 30 yılının planlanmasında bilimsel bilgiyi kent yönetimiyle buluşturma çalışması’ yapıyorlar.”
Sevgili okurlar.
Bu yazı benimdir.
VATAN’da yayınlandı.
Tarih; 28 Eylül 2005’ti yani yaklaşık 5 yıl önce ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş içlerinde Nazlı Ilıcak, Fehmi Koru, Oral Çalışlar, Taha Akyol, Oktay Ekinci ve ben Necati Doğru’nun bulunduğu gazeteci grubuna bu merkezi gezdirip; “Gördüğünüz gibi artık şehir Başbakan’ın, herhangi bir bakanın Ankara’dan vereceği kararlarla değil İstanbul Metropolitan Planlama Merkezi’nde çalışan 530 bilim insanın bilimsel bilgisiyle plananacak” dediği günün ertesinde yazılmıştı.
Çok net hatırlıyorum.Ben de söz almıştım.Başkan Kadir Topbaş’a; “Sayın Başkan herhalde siz bizimle kafa bulmuyorsunuz. Bu yaptığınız yürekli bir atılım, gerçek demokratik bir adım ve büyük bir devrimdir. Şehrin rantlarını Ankara’dakilerin iki dudağı arasından çıkartıyorsunuz, bunu başarabilecek misiniz, Başbakan’la konuştunuz mu, partiniz bu demokratik açılıma hazır mı?” diye sormuştum.
“Hazır, başaracağız” demişti.
5 yıl geçti.Bugün şunu görüyorum.Başkan bizimle kafa bulmuş!5 yıl sonra bugün; “üçüncü köprünün güzergâhının Metropolitan Planlama tarafından değil helikoptere binecek Başbakan Tayyip Erdoğan ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından belirleneceğini” söylüyor.
***
Korkunç iki yüzlülük!
Halkı aldatma!Demokrasi dışı tavır!
Nitekim; 530 bilim adamının çalıştığı Merkez’in kurucu başkanı Prof. Dr. Hüseyin Kaptan, 5 yıldır sustu fakat o da dayanamadı, şimdi; “İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda 3. Köprü’nün bulunmadığını ve hatta hazırladıkları planların da üçüncü köprüyü gerektirmeyecek önerilerle dolu olduğunu” söylüyor.
Öbür profesörler susuyor.
530 bilim insanı niçin biraraya gelip toplu olarak gerçeği bağırmıyorlar. Protesto etmiyorlar. O gün benimle birlikte basın toplantısına katılıp “Kadir Topbaş’ın anlattıklarıyla çok heyecanlandıklarını” söyleyen gazeteciler niçin kalemlerinin üstüne oturuyorlar (Oktay Ekinci hariç) ve “bu korkunç yalanı” Belediye Başkanı’na hatırlatmıyorlar?
Ben devam edeceğim.
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=255816&Categoryid=4&wid=108
Vatan
'BİZİM' LEŞMEK
'GÖRÜLMEMİŞ BİR İMAR DÜZENLEMESİ'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “40 yıllık dostuna” rezidans kıyağı yaptığı ortaya çıktı
© CHP’li meclis üyesi Yıldız, “Böyle bir imar planı değişikliği Türkiye’de ilk kez yapılıyor. Tapusu olmayan kamuya ait yeşil alanlar, plan değişikliği istenen parsellerle birlikte değerlendiriliyor” dedi.
İstanbul Haber Servisi - İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için “40 yıllık arkadaşım” diyen ve adı Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan kömür satışları nedeniyle gündeme gelen Erkan İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Erkan’a ait arazi için, “Türkiye’de benzeri görülmemiş” imar değişikliği yaptı. CHP’li İBB meclis üyesi Mehmet Yıldız, “Yeşil alanlar özel şahıs arazisi içinde değerlendirilerek inşaat miktarı arttırıldı. Bu işin peşini bırakmayacağım” dedi.
İBB Meclisi, 17 Temmuz Cuma günü yapılan oturumunda Ümraniye “Tepeüstü Transfer Merkezi”yle ilgili imar planı değişikliği teklifini görüştü. Üsküdar-Ümraniye Metro hattına hizmet verecek olan Tepeüstü Transfer Merkezi’nin bir bölümünü oluşturan 18 ada 7.10 ve 17 No’lu parsellerle ilgili plan değişikliğine CHP grubu karşı çıktı.
CHP’li meclis üyesi mimar Mehmet Yıldız, söz konusu parsellerin çevredeki tescil dışı (yeşil alan, yol fazlası) arazilerin de aynı plan değişikliği içine konulduğunu ve böylelikle araziye yapılacak olan inşaat miktarının arttırıldığına dikkat çekti.
‘TÜRKİYE’DE BİR İLK’
AKP’li İmar Komisyonu Başkanı Sefer Kocabaş ise CHP’nin eleştirisi üzerine, sağlanan imar avantajı karşılığında belediyeye bölgede hizmet verecek 600 araçlık otopark ve kavşak yapılacağını söyledi. İmar planı değişikliği teklifi, AKP’li meclis üyelerinin oyçokluğu ile kabul edildi.
Nurettin Sözen’in İBB Başkanlığı döneminde İBB İmar Dairesi Başkanı olan CHP’li meclis üyesi mimar Mehmet Yıldız, meclis toplantısından sonra gazetecilere yaptığı değerlendirmelerde şu noktalara dikkat çekti:
“Böyle bir imar planı değişikliği Türkiye’de ilk kez yapılıyor. Tescil dışı bırakılmış olan, yani tapusu olmayan kamuya ait yeşil alanlar, plan değişikliği istenen parsellerle birlikte değerlendiriliyor. Özel şahsa ait parseller ve yeşil alanların brüt büyüklükleri üzerinden emsal alınıyor. Böylelikle söz konusu parsellere yapılacak olan inşaatın miktarı arttırılıyor. Bu kesinlikle yasal değil. Yapılacak otopark karşılığında büyük bir imar artışı getiriliyor. Arsa sahiplerine, otopark karşılığında parsellerin üzerine otel, alışveriş merkezi, çok katlı mağaza, rezidans ve konut yapılması hakkı veriliyor.”
‘BELEDİYE ANAMIZI AĞLATTI’
İmar planı değişikliği istenen arsaların sahibi Erkan İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Erkan, kabul edilen imar planı değişikliğinin henüz kendi ellerine ulaşmadığını, ancak iddia edildiği gibi kendilerine büyük bir imar artışı sağlanmadığını söyledi.
Arazilerin sadece kendisine ait olmadığını 2-3 ortaklı olduğunu belirten Erkan, şöyle konuştu:
“İmarlı arsalarımız için planlarımızın onaylanmasını istiyoruz. Transfer merkezinin altına otopark yapacağız, dışarıda bir başka yere bir başka otopark yapacağız. Kavşağı da bize yaptırmak istiyorlar. 20-30 milyon dolarlık yatırım yapmamızı istiyor. Arsaları hibe edelim daha iyi. Belediye bir anlamda arsaları bedava bırakmamızı istiyor. Bu kadar ağır şartlar olur mu? Karar henüz elimize ulaşmadı. Kararı inceledikten sonra belki belediyeyi dava etmek durumunda kalabiliriz.”
Erkan, 2006’da Vatan gazetesine verdiği bir röportajda, “İmam hatip lisesinde Recep Tayyip Erdoğan ile ortaokula kadar birlikte okuduk. Ortaokulda okulu bıraktım ve ticaret hayatına atıldım. 40 yıllık arkadaşım. Daha sık görüşürdük ama başbakan olduktan sonra yılda birkaç defa görüşür olduk. Ancak kendi işim için kapısını hiç çalmadım” demişti.
‘DEĞERLERİ 10-12 MİLYAR DOLAR’
Erkan İnşaat’ın internet sitesinde, Ümraniye’ye yapılacak olan rezidans ve alışveriş merkezinin tanıtımı da yapılmaya başlandı. Sitede yapılacak olan inşaatın animasyon çizimleri de yer verildi. Prof. Dr. Nadir Yayla ve Atalay Coşkunoğlu tarafından geçen yıl nisan ayında “1. Ulusal Karayolları Kongresi”ne sunulan, “Erişilebilirliğin Arazi Kullanımı ve Değerine Etkisi, Ulaşım Projelerinin Finansmanı İçin Model ve Yasal Çözüm Önerileri” adlı çalışmada, söz konusu bölge ile ilgili, “Ümraniye Kavşağı ve Tepeüstü Kavşağı civarları daha da önem kazanmaya başlamış olup, İKEA Alışveriş Merkezi tamamlanmış ve diğer tesislerin inşaatına başlanmıştır. 2008 yılı başında ise kavşak alanı tamamen dolmuştur. Buradaki arazilerin bugünkü sadece arazi değeri 10-12 milyar dolar civarında olup, bu alanlardaki değer artışlarının kamuya kazandırılamaması nedeniyle, kamunun 4-5 milyar dolarlık bir kaybı söz konusudur” değerlendirmesinde bulunulmuştu.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=767e1d477156bdd6fcfbf438ba60227a&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c0713.html
Cumhuriyet
/*/*/*/*/*/
BÜYÜK SOYGUNDAN BİR ENSTANTANE
Mehmet Y. YILMAZ
ŞİMDİ anlatacağım öykü, Cumhuriyet tarihinin en büyük vurgunlarının yaşandığı günümüzden küçük bir kesit.
Bir yabancı şirket, uzun yıllar arama yaptıktan sonra Türkiye’de bir "maden sahası" bulur.
Madeni işletmeye sıra gelince, "Türkiye’de kimin zengin olacağına, kimin fakir düşürüleceğine karar verme konusundaki tek yetkili", işaretini verir: "Bizim çocuk" bu işe ortak olsun!
"Bizim çocuk" mecburen ortak olarak işe alınır. Yüzde 15 hisse, yüzde 25 opsiyonla yabancı şirketin yerli ortağı olur.
Para filan ödemez elbette. "Allah bana, ben sana" sistemi geçerlidir. Maden işletilecek, bizim çocuk da elde ettiği kár ile aldığı hisselerin bedelini ödeyecektir.
Arkadaşlarım bu "işaret" ile bizim çocuğa kazandırılan paranın 300-400 milyon dolar civarında olduğunu hesaplıyorlar.
"Tek seçicinin" bu işten ne elde ettiğini hesaplayabilmeye elbette olanak yok.
Belki "Bir işaretimle neler yapıyorum" diye mutlu olmak için, belki "İleride gerekli olur" diye düşündüğü için, belki de "Çeşme akarken testiyi doldur" prensibine inandığı için! Kim bilebilir ki?
Dediğim gibi bu "büyük soygunun" küçük bir parçası.
Hayatlarının sonuna kadar iktidarda kalacaklarını düşündükleri için böylesine pervasızca "çalışabiliyorlar".
O gün geldiğinde bütün bunların önlerine serileceğini, soluğu Yüce Divan’da alacaklarını hiç akıllarına getirmiyorlar.
Benden duymuş olmasınlar ama o gün mutlaka gelecek.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12349957.asp?yazarid=148&gid=61
Hürriyet
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “40 yıllık dostuna” rezidans kıyağı yaptığı ortaya çıktı
© CHP’li meclis üyesi Yıldız, “Böyle bir imar planı değişikliği Türkiye’de ilk kez yapılıyor. Tapusu olmayan kamuya ait yeşil alanlar, plan değişikliği istenen parsellerle birlikte değerlendiriliyor” dedi.
İstanbul Haber Servisi - İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için “40 yıllık arkadaşım” diyen ve adı Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan kömür satışları nedeniyle gündeme gelen Erkan İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Erkan’a ait arazi için, “Türkiye’de benzeri görülmemiş” imar değişikliği yaptı. CHP’li İBB meclis üyesi Mehmet Yıldız, “Yeşil alanlar özel şahıs arazisi içinde değerlendirilerek inşaat miktarı arttırıldı. Bu işin peşini bırakmayacağım” dedi.
İBB Meclisi, 17 Temmuz Cuma günü yapılan oturumunda Ümraniye “Tepeüstü Transfer Merkezi”yle ilgili imar planı değişikliği teklifini görüştü. Üsküdar-Ümraniye Metro hattına hizmet verecek olan Tepeüstü Transfer Merkezi’nin bir bölümünü oluşturan 18 ada 7.10 ve 17 No’lu parsellerle ilgili plan değişikliğine CHP grubu karşı çıktı.
CHP’li meclis üyesi mimar Mehmet Yıldız, söz konusu parsellerin çevredeki tescil dışı (yeşil alan, yol fazlası) arazilerin de aynı plan değişikliği içine konulduğunu ve böylelikle araziye yapılacak olan inşaat miktarının arttırıldığına dikkat çekti.
‘TÜRKİYE’DE BİR İLK’
AKP’li İmar Komisyonu Başkanı Sefer Kocabaş ise CHP’nin eleştirisi üzerine, sağlanan imar avantajı karşılığında belediyeye bölgede hizmet verecek 600 araçlık otopark ve kavşak yapılacağını söyledi. İmar planı değişikliği teklifi, AKP’li meclis üyelerinin oyçokluğu ile kabul edildi.
Nurettin Sözen’in İBB Başkanlığı döneminde İBB İmar Dairesi Başkanı olan CHP’li meclis üyesi mimar Mehmet Yıldız, meclis toplantısından sonra gazetecilere yaptığı değerlendirmelerde şu noktalara dikkat çekti:
“Böyle bir imar planı değişikliği Türkiye’de ilk kez yapılıyor. Tescil dışı bırakılmış olan, yani tapusu olmayan kamuya ait yeşil alanlar, plan değişikliği istenen parsellerle birlikte değerlendiriliyor. Özel şahsa ait parseller ve yeşil alanların brüt büyüklükleri üzerinden emsal alınıyor. Böylelikle söz konusu parsellere yapılacak olan inşaatın miktarı arttırılıyor. Bu kesinlikle yasal değil. Yapılacak otopark karşılığında büyük bir imar artışı getiriliyor. Arsa sahiplerine, otopark karşılığında parsellerin üzerine otel, alışveriş merkezi, çok katlı mağaza, rezidans ve konut yapılması hakkı veriliyor.”
‘BELEDİYE ANAMIZI AĞLATTI’
İmar planı değişikliği istenen arsaların sahibi Erkan İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Erkan, kabul edilen imar planı değişikliğinin henüz kendi ellerine ulaşmadığını, ancak iddia edildiği gibi kendilerine büyük bir imar artışı sağlanmadığını söyledi.
Arazilerin sadece kendisine ait olmadığını 2-3 ortaklı olduğunu belirten Erkan, şöyle konuştu:
“İmarlı arsalarımız için planlarımızın onaylanmasını istiyoruz. Transfer merkezinin altına otopark yapacağız, dışarıda bir başka yere bir başka otopark yapacağız. Kavşağı da bize yaptırmak istiyorlar. 20-30 milyon dolarlık yatırım yapmamızı istiyor. Arsaları hibe edelim daha iyi. Belediye bir anlamda arsaları bedava bırakmamızı istiyor. Bu kadar ağır şartlar olur mu? Karar henüz elimize ulaşmadı. Kararı inceledikten sonra belki belediyeyi dava etmek durumunda kalabiliriz.”
Erkan, 2006’da Vatan gazetesine verdiği bir röportajda, “İmam hatip lisesinde Recep Tayyip Erdoğan ile ortaokula kadar birlikte okuduk. Ortaokulda okulu bıraktım ve ticaret hayatına atıldım. 40 yıllık arkadaşım. Daha sık görüşürdük ama başbakan olduktan sonra yılda birkaç defa görüşür olduk. Ancak kendi işim için kapısını hiç çalmadım” demişti.
‘DEĞERLERİ 10-12 MİLYAR DOLAR’
Erkan İnşaat’ın internet sitesinde, Ümraniye’ye yapılacak olan rezidans ve alışveriş merkezinin tanıtımı da yapılmaya başlandı. Sitede yapılacak olan inşaatın animasyon çizimleri de yer verildi. Prof. Dr. Nadir Yayla ve Atalay Coşkunoğlu tarafından geçen yıl nisan ayında “1. Ulusal Karayolları Kongresi”ne sunulan, “Erişilebilirliğin Arazi Kullanımı ve Değerine Etkisi, Ulaşım Projelerinin Finansmanı İçin Model ve Yasal Çözüm Önerileri” adlı çalışmada, söz konusu bölge ile ilgili, “Ümraniye Kavşağı ve Tepeüstü Kavşağı civarları daha da önem kazanmaya başlamış olup, İKEA Alışveriş Merkezi tamamlanmış ve diğer tesislerin inşaatına başlanmıştır. 2008 yılı başında ise kavşak alanı tamamen dolmuştur. Buradaki arazilerin bugünkü sadece arazi değeri 10-12 milyar dolar civarında olup, bu alanlardaki değer artışlarının kamuya kazandırılamaması nedeniyle, kamunun 4-5 milyar dolarlık bir kaybı söz konusudur” değerlendirmesinde bulunulmuştu.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=767e1d477156bdd6fcfbf438ba60227a&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c0713.html
Cumhuriyet
/*/*/*/*/*/
BÜYÜK SOYGUNDAN BİR ENSTANTANE
Mehmet Y. YILMAZ
ŞİMDİ anlatacağım öykü, Cumhuriyet tarihinin en büyük vurgunlarının yaşandığı günümüzden küçük bir kesit.
Bir yabancı şirket, uzun yıllar arama yaptıktan sonra Türkiye’de bir "maden sahası" bulur.
Madeni işletmeye sıra gelince, "Türkiye’de kimin zengin olacağına, kimin fakir düşürüleceğine karar verme konusundaki tek yetkili", işaretini verir: "Bizim çocuk" bu işe ortak olsun!
"Bizim çocuk" mecburen ortak olarak işe alınır. Yüzde 15 hisse, yüzde 25 opsiyonla yabancı şirketin yerli ortağı olur.
Para filan ödemez elbette. "Allah bana, ben sana" sistemi geçerlidir. Maden işletilecek, bizim çocuk da elde ettiği kár ile aldığı hisselerin bedelini ödeyecektir.
Arkadaşlarım bu "işaret" ile bizim çocuğa kazandırılan paranın 300-400 milyon dolar civarında olduğunu hesaplıyorlar.
"Tek seçicinin" bu işten ne elde ettiğini hesaplayabilmeye elbette olanak yok.
Belki "Bir işaretimle neler yapıyorum" diye mutlu olmak için, belki "İleride gerekli olur" diye düşündüğü için, belki de "Çeşme akarken testiyi doldur" prensibine inandığı için! Kim bilebilir ki?
Dediğim gibi bu "büyük soygunun" küçük bir parçası.
Hayatlarının sonuna kadar iktidarda kalacaklarını düşündükleri için böylesine pervasızca "çalışabiliyorlar".
O gün geldiğinde bütün bunların önlerine serileceğini, soluğu Yüce Divan’da alacaklarını hiç akıllarına getirmiyorlar.
Benden duymuş olmasınlar ama o gün mutlaka gelecek.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12349957.asp?yazarid=148&gid=61
Hürriyet
ÇEVREYİ SİZ DE SEVİN
ÇEVRECİNİN DANİSKASI SEVER ÇEVRESİNİ
Bizi gütme lütfunda bulunan baş etkili yetkili yeri göğü inleterek "Çevrecinin daniskasıyım…" demiyor mu ey yurdum milleti! Diyor…
Çevreci tabii, hem de çevrecinin daniskası…
Çevresinin başında kim geliyor?
Kim olacak ‘bizim çalık’...
Sözünün eri yani di mi yurdum milleti!
Seviyor çevresini, seviyor ‘bizim çalık’ı, yağdırıyor TV’yi, yağdırıyor gazeteyi, yağdırıyor rafineriyi, yağdırıyor borunun kralını... Bi tek ‘bizim çalık’a mı! Ooo ooo, uzak yakın kim var kim yok, çevrecinin daniskasının çevresindekilerin alayı az ya da çok sebepleniyor bu çevre olayından.
Eee seviyor çevresini, yağdıracak tabii malı mülkü...
Zaten damat da kafadan girmiş mevzunun içine... Yani çevrecilik farzdan da öte...
Ne de olsa Kasımpaşalı, veriyor hakkını ağzından çıkanın…
Boşuna mı sanırsınız "Çevrecinin daniskasıyım…" diye yeri göğü inletmeleri?
Görüyoruz işte boşuna değildir çevre sevgisi.
Yurdum İstanbul’unu da çok sever bizi gütme lütfunda bulunan çevrecinin daniskası. Ne zamandır dört dönüp duruyordu şu İstanbul’u nasıl seveyim diye. Sonunda açığa çıkmaya başladı nasıl seveceğinin detayları...
Garibim İstanbul, gelen sever giden sever, ağzı var dili yoktur, ne bağırır ne eder, diyemez bile “Sanki beni sevirler...”, büker boynunu oturur. Gerçi kaçınılmazdır, sonunda bir patlayacak ama pir patlayacaktır, ne seven bırakacaktır ne de sevmeyen, ne sülük bırakacaktır ne de kene, hakkından gelecektir bütün sevicilerin. Çünkü bir noktadan itibaren yaşayamaz olacaktır hiç bir canlı, nasıl kanı emilebilsin. “Dönülmez noktanın ufkundayız” şarkısı söylenmeye başladı çoktan, sadece duymuyor bazı kafadaki kafalar.
13 yıl önce “Üçüncü köprü İstanbul’u bitirir” demiş olmasına rağmen bugün öyle böyle değil acayip sevmeye hazırlanıyormuş; karartmış gözünü şehrin son ciğerlerini oyacakmış göbeğinden, dümdüz edecekmiş su kaynaklarını. Ama usturuplu oyacaklarmış ha, zarar görmeyecekmiş yağmur bulutlarını çekip oksijenimizi sağlayanlar. Öyle diyo etkili yetkili kıldıklarından biri. İnanırmış gibi de söylüyor yani. Helal olsun yani, sahnelediğiyle fazlasıyla hak ediyor etkili yetkili kılınmayı. Neyse, fazla dalmayalım etkili yetkili kıldıklarına, dönelim baş etkili yetkili çevrecinin daniskasına.
Bilim akıl deneyim ve de başta çevrecinin daniskası olmak üzere bizi gütme lütfunda bulunan bütün etkili yetkililer, 3. Köprünün yapılmaması gerektiği söylüyor ama birden bire “Bunlar var ya bunlar, birincisine de karşı çıkmışlardı...” plağını döndürerek “Üçüncü köprü şarttır...” diye dayatma seferi üzerine dayatma seferi tertiplemeye başladılar.
O zaman öyle demişse ne olmuş yani? Değişmedim geliştim demiştir aynı zamanda di mi! Demiştir… Geliştiğine göre artık ormanlara, su havzalarına pis dalmasında sakınca yoktur di mi ama! Geliştiğinden doğal olarak çevresini de geliştiriyor, bir güzel abad ediyor.
Dolayısıyla dikecektir köprüyü, uzatacaktır ormanların ortasından otobanları, dolayısıyla ihya edecektir çevresini.
Çevrecinin daniskasıdır ya sözümün eriyim diye diklenerek oyacaktır son ciğerleri.
Düzgün bir hukuk devletinde biri bunları yapmaya kalksa o dakika bulurdu kendini ya kuşaklı gömleğin içinde, ya da sıkı parmaklıkların korumasında.
Bizde ise adı var kendi yoktur demokrasinin de hukukun da…
Bu durumda ne yapacaksın yurdum İstanbullusu?
Çevreni sev, ormanı sahiplen, yapış gördüğün toprağa, tut bir yeri hemen tapulan…
Gün çevrecinin daniskası olma günüdür.
Olamazsan, nazar etme, hiç hayıflanma, gir çevresine, ol çevrecinin daniskasının otlanıcısı, o da olmadı olmaya çalış otlanıcının otlanıcısı, dökülen kırıntılar hatta kırıntıların kırıntıları bile yeter sana. Emin ol, aynı tavşan hesabında olduğu gibi, bu deryanın suyunun suyunun suyunun suyunun suyu bile ihya etmeye yeter seni.
Yok öyle yağma, kolay mı sanırsın ‘bizim çalık’ olmak. Haddini bileceksin, sebeplenmekle yetinecek, erişemeyeceğin yerlerden uzak duracak, göz ucuyla olsun bakmayacaksın oralarda çevrilenlere.
Tam yapışamazsan, nazar etme, hiç hayıflanma, gir çevresine, ol çevrecinin daniskasının otlanıcısı.
Yok öyle yağma, kolay mı sanırsın ‘bizim çalık’ olmak. Haddini bileceksin, sebeplenmekle yetinecek, erişemeyeceğin yerlerden uzak duracak, göz ucuyla olsun bakmayacaksın mevzunun tepesindekilere.
Hele de iş bitiriciliğini severse çevrecinin daniskası, hele bir de fener tutmalarınla falan girersen gözüne, emin ol yaparsın en kıyağından dünyalığı, kaparsın sayısız cennetten tapuyu, olursun en cafcaflısından köşe, Porche’leri sayarsın lokma, villaları edersin hırka.
Evet yurdum İstanbullusu, gün çevreci olma günüdür, gün çevrecinin daniskasının neler ettiğini kollama günüdür, gün çevrecinin daniskasının kırpıntılarını olsun kapma günüdür.
Duyarız arada bir düzenli Resmi Gazete okuyucusu iş adamlarını. Aynen bu durum işte ama fark var; şöyle ki, düzenli olarak çevrecinin daniskasını kollayacaksın, tamam mı yurdum İstanbullusu hatta yurdum Milleti. Sen yine oku Resmi Gazeteyi, okuma diyen yok. Sadece ihmal etmeyip aynı zamanda iyi kollayacaksın çevrecinin daniskasını, gözünü bile kırpmayacaksın ki kaçırmayasın dökülenleri saçılanları. Yani sıkı çevreci kesilecek, sıkıca yapışacaksın çevreye...
İşte o zaman göreceksin çevreciliğin ne tatlı şey olduğunu. Ye ye bitmez, yut yut tükenmez çevrelerde nasıl dört dönüldüğünü.
Avanak olma bulduğunu kap, gördüğünü lüple...
Onun için diyorum ki, çevreyi sev, bürün yeşille sıkıca örtün, duanı da payandalığını da esirgeme, göreceksin hemen yağan bereketi.
Onun için diyorum ki, çevreyi sevin.
Bizi gütme, ütme, dürtme lütfunda bulunan baş etkili yetkilinin var ki bir bildiği seviyor…
Ondan iyi mi bileceksiniz!
Sevin sevin…
Eyüp ŞEKER
24 Ağustos 2009
.
Bizi gütme lütfunda bulunan baş etkili yetkili yeri göğü inleterek "Çevrecinin daniskasıyım…" demiyor mu ey yurdum milleti! Diyor…
Çevreci tabii, hem de çevrecinin daniskası…
Çevresinin başında kim geliyor?
Kim olacak ‘bizim çalık’...
Sözünün eri yani di mi yurdum milleti!
Seviyor çevresini, seviyor ‘bizim çalık’ı, yağdırıyor TV’yi, yağdırıyor gazeteyi, yağdırıyor rafineriyi, yağdırıyor borunun kralını... Bi tek ‘bizim çalık’a mı! Ooo ooo, uzak yakın kim var kim yok, çevrecinin daniskasının çevresindekilerin alayı az ya da çok sebepleniyor bu çevre olayından.
Eee seviyor çevresini, yağdıracak tabii malı mülkü...
Zaten damat da kafadan girmiş mevzunun içine... Yani çevrecilik farzdan da öte...
Ne de olsa Kasımpaşalı, veriyor hakkını ağzından çıkanın…
Boşuna mı sanırsınız "Çevrecinin daniskasıyım…" diye yeri göğü inletmeleri?
Görüyoruz işte boşuna değildir çevre sevgisi.
Yurdum İstanbul’unu da çok sever bizi gütme lütfunda bulunan çevrecinin daniskası. Ne zamandır dört dönüp duruyordu şu İstanbul’u nasıl seveyim diye. Sonunda açığa çıkmaya başladı nasıl seveceğinin detayları...
Garibim İstanbul, gelen sever giden sever, ağzı var dili yoktur, ne bağırır ne eder, diyemez bile “Sanki beni sevirler...”, büker boynunu oturur. Gerçi kaçınılmazdır, sonunda bir patlayacak ama pir patlayacaktır, ne seven bırakacaktır ne de sevmeyen, ne sülük bırakacaktır ne de kene, hakkından gelecektir bütün sevicilerin. Çünkü bir noktadan itibaren yaşayamaz olacaktır hiç bir canlı, nasıl kanı emilebilsin. “Dönülmez noktanın ufkundayız” şarkısı söylenmeye başladı çoktan, sadece duymuyor bazı kafadaki kafalar.
13 yıl önce “Üçüncü köprü İstanbul’u bitirir” demiş olmasına rağmen bugün öyle böyle değil acayip sevmeye hazırlanıyormuş; karartmış gözünü şehrin son ciğerlerini oyacakmış göbeğinden, dümdüz edecekmiş su kaynaklarını. Ama usturuplu oyacaklarmış ha, zarar görmeyecekmiş yağmur bulutlarını çekip oksijenimizi sağlayanlar. Öyle diyo etkili yetkili kıldıklarından biri. İnanırmış gibi de söylüyor yani. Helal olsun yani, sahnelediğiyle fazlasıyla hak ediyor etkili yetkili kılınmayı. Neyse, fazla dalmayalım etkili yetkili kıldıklarına, dönelim baş etkili yetkili çevrecinin daniskasına.
Bilim akıl deneyim ve de başta çevrecinin daniskası olmak üzere bizi gütme lütfunda bulunan bütün etkili yetkililer, 3. Köprünün yapılmaması gerektiği söylüyor ama birden bire “Bunlar var ya bunlar, birincisine de karşı çıkmışlardı...” plağını döndürerek “Üçüncü köprü şarttır...” diye dayatma seferi üzerine dayatma seferi tertiplemeye başladılar.
O zaman öyle demişse ne olmuş yani? Değişmedim geliştim demiştir aynı zamanda di mi! Demiştir… Geliştiğine göre artık ormanlara, su havzalarına pis dalmasında sakınca yoktur di mi ama! Geliştiğinden doğal olarak çevresini de geliştiriyor, bir güzel abad ediyor.
Dolayısıyla dikecektir köprüyü, uzatacaktır ormanların ortasından otobanları, dolayısıyla ihya edecektir çevresini.
Çevrecinin daniskasıdır ya sözümün eriyim diye diklenerek oyacaktır son ciğerleri.
Düzgün bir hukuk devletinde biri bunları yapmaya kalksa o dakika bulurdu kendini ya kuşaklı gömleğin içinde, ya da sıkı parmaklıkların korumasında.
Bizde ise adı var kendi yoktur demokrasinin de hukukun da…
Bu durumda ne yapacaksın yurdum İstanbullusu?
Çevreni sev, ormanı sahiplen, yapış gördüğün toprağa, tut bir yeri hemen tapulan…
Gün çevrecinin daniskası olma günüdür.
Olamazsan, nazar etme, hiç hayıflanma, gir çevresine, ol çevrecinin daniskasının otlanıcısı, o da olmadı olmaya çalış otlanıcının otlanıcısı, dökülen kırıntılar hatta kırıntıların kırıntıları bile yeter sana. Emin ol, aynı tavşan hesabında olduğu gibi, bu deryanın suyunun suyunun suyunun suyunun suyu bile ihya etmeye yeter seni.
Yok öyle yağma, kolay mı sanırsın ‘bizim çalık’ olmak. Haddini bileceksin, sebeplenmekle yetinecek, erişemeyeceğin yerlerden uzak duracak, göz ucuyla olsun bakmayacaksın oralarda çevrilenlere.
Tam yapışamazsan, nazar etme, hiç hayıflanma, gir çevresine, ol çevrecinin daniskasının otlanıcısı.
Yok öyle yağma, kolay mı sanırsın ‘bizim çalık’ olmak. Haddini bileceksin, sebeplenmekle yetinecek, erişemeyeceğin yerlerden uzak duracak, göz ucuyla olsun bakmayacaksın mevzunun tepesindekilere.
Hele de iş bitiriciliğini severse çevrecinin daniskası, hele bir de fener tutmalarınla falan girersen gözüne, emin ol yaparsın en kıyağından dünyalığı, kaparsın sayısız cennetten tapuyu, olursun en cafcaflısından köşe, Porche’leri sayarsın lokma, villaları edersin hırka.
Evet yurdum İstanbullusu, gün çevreci olma günüdür, gün çevrecinin daniskasının neler ettiğini kollama günüdür, gün çevrecinin daniskasının kırpıntılarını olsun kapma günüdür.
Duyarız arada bir düzenli Resmi Gazete okuyucusu iş adamlarını. Aynen bu durum işte ama fark var; şöyle ki, düzenli olarak çevrecinin daniskasını kollayacaksın, tamam mı yurdum İstanbullusu hatta yurdum Milleti. Sen yine oku Resmi Gazeteyi, okuma diyen yok. Sadece ihmal etmeyip aynı zamanda iyi kollayacaksın çevrecinin daniskasını, gözünü bile kırpmayacaksın ki kaçırmayasın dökülenleri saçılanları. Yani sıkı çevreci kesilecek, sıkıca yapışacaksın çevreye...
İşte o zaman göreceksin çevreciliğin ne tatlı şey olduğunu. Ye ye bitmez, yut yut tükenmez çevrelerde nasıl dört dönüldüğünü.
Avanak olma bulduğunu kap, gördüğünü lüple...
Onun için diyorum ki, çevreyi sev, bürün yeşille sıkıca örtün, duanı da payandalığını da esirgeme, göreceksin hemen yağan bereketi.
Onun için diyorum ki, çevreyi sevin.
Bizi gütme, ütme, dürtme lütfunda bulunan baş etkili yetkilinin var ki bir bildiği seviyor…
Ondan iyi mi bileceksiniz!
Sevin sevin…
Eyüp ŞEKER
24 Ağustos 2009
.
HAPI VEYA KANSERİ YUTMAK
VİTAMİNLERDEKİ BÜYÜK TEHLİKE: HAYATINIZ KARARABİLİR !
VATAN DIŞ HABERLER
Bu araştırma tıp dünyasını karıştıracak!
Tıp dünyasını karıştıran bir araştırmayı açıklayan Harvard Üniversitesi, “Bu iki vitamin de kanser hücreleriyle aynı rolü üstleniyor” görüşünde
HARVARD Üniversitesi uzmanlarının yaptığı ve sağlık dergisi Nature’nin son sayısında yayınlanan araştırmaya göre, C ve E vitaminleri ile beta karoten gibi güçlü antioksidanlar sanılanın aksine kanserin önlenmesine değil yayılmasına yardımcı oluyor. Araştırmada bu antioksidanların henüz sadece meme kanseri hücreleri üzerindeki etkisi araştırılmış olsa da tıp dünyasında büyük tartışma yarattı.
Araştırma sonuçlarına göre, adı geçen antioksidanlar kanser hücrelerini oluşturan erbB2 geniyle aynı rolü üstleniyor. Kanser hücreleri için besin rolü üstlenerek hastalığın oluşumunu ve yayılması için gerekli olan enerjiyi sağlıyor. Makalede bu yöndeki çalışmaların 1990’larda başladığı belirtildi. Buna göre deneylerde ilk olarak sigara içen insanlara beta karoten hapları verildi. Ancak bunun kanser oranını artırdığı görüldü. Daha sonra C ve E vitaminlerinde de benzer etkiler tespit edildi. Makalede ayrıca iki yıl önce Glasgow Üniversitsi tarafından yapılan ve C vitamini ile yağ hücrelerinin birleşmesinin kanseri hızlandırdığı yolundaki araştırma da hatırlatıldı. Bu vitaminlerin meyve ve sebzeler gibi doğal yollardan alımında ciddi bir risk oluşmadığı, vitamin haplarıyla alındığı zaman tehlike oluşturduğuna da dikkat çekildi.
Uzmanlar sonuçlara kuşkuyla yaklaştı
Bu sonuçlara şüpheyle yaklaşanlar da oldu. ABD Ulusal Kanser Önleme Enstitüsü Başkanı Dr. Harold Seifried “Araştırmanın sonuçları gerçekten şaşkınlık verici. Ancak bu sonuca nasıl varıldığını daha detaylı olarak incelemek gerekli” derken, Oregon State Üniversitesi’nden Balz Frei “Bu araştırma, antioksidanların kanser hücrelerini beslediğini kanıtlamaktan uzak” yorumunu yaptı.
Araştırmanın başkanlığını yapan Harvard’dan Dr. Joan Brugge ise “Araştırmalarımızı değişik antioksidanlar ve farklı canlı hücreler üzerinde yineleyeceğiz. Kesin konuşmak için henüz daha erken” dedi.
http://haber.gazetevatan.com/Vitaminlerdeki_buyuk_tehlike_Hayatiniz_kararabilir/255186/7/Yasam
Vatan
.
VATAN DIŞ HABERLER
Bu araştırma tıp dünyasını karıştıracak!
Tıp dünyasını karıştıran bir araştırmayı açıklayan Harvard Üniversitesi, “Bu iki vitamin de kanser hücreleriyle aynı rolü üstleniyor” görüşünde
HARVARD Üniversitesi uzmanlarının yaptığı ve sağlık dergisi Nature’nin son sayısında yayınlanan araştırmaya göre, C ve E vitaminleri ile beta karoten gibi güçlü antioksidanlar sanılanın aksine kanserin önlenmesine değil yayılmasına yardımcı oluyor. Araştırmada bu antioksidanların henüz sadece meme kanseri hücreleri üzerindeki etkisi araştırılmış olsa da tıp dünyasında büyük tartışma yarattı.
Araştırma sonuçlarına göre, adı geçen antioksidanlar kanser hücrelerini oluşturan erbB2 geniyle aynı rolü üstleniyor. Kanser hücreleri için besin rolü üstlenerek hastalığın oluşumunu ve yayılması için gerekli olan enerjiyi sağlıyor. Makalede bu yöndeki çalışmaların 1990’larda başladığı belirtildi. Buna göre deneylerde ilk olarak sigara içen insanlara beta karoten hapları verildi. Ancak bunun kanser oranını artırdığı görüldü. Daha sonra C ve E vitaminlerinde de benzer etkiler tespit edildi. Makalede ayrıca iki yıl önce Glasgow Üniversitsi tarafından yapılan ve C vitamini ile yağ hücrelerinin birleşmesinin kanseri hızlandırdığı yolundaki araştırma da hatırlatıldı. Bu vitaminlerin meyve ve sebzeler gibi doğal yollardan alımında ciddi bir risk oluşmadığı, vitamin haplarıyla alındığı zaman tehlike oluşturduğuna da dikkat çekildi.
Uzmanlar sonuçlara kuşkuyla yaklaştı
Bu sonuçlara şüpheyle yaklaşanlar da oldu. ABD Ulusal Kanser Önleme Enstitüsü Başkanı Dr. Harold Seifried “Araştırmanın sonuçları gerçekten şaşkınlık verici. Ancak bu sonuca nasıl varıldığını daha detaylı olarak incelemek gerekli” derken, Oregon State Üniversitesi’nden Balz Frei “Bu araştırma, antioksidanların kanser hücrelerini beslediğini kanıtlamaktan uzak” yorumunu yaptı.
Araştırmanın başkanlığını yapan Harvard’dan Dr. Joan Brugge ise “Araştırmalarımızı değişik antioksidanlar ve farklı canlı hücreler üzerinde yineleyeceğiz. Kesin konuşmak için henüz daha erken” dedi.
http://haber.gazetevatan.com/Vitaminlerdeki_buyuk_tehlike_Hayatiniz_kararabilir/255186/7/Yasam
Vatan
.
SORUN AKILLA ÇÖZÜLÜR
PİSLİKLE DEĞİL
Gerçekten çözüm isteyenler akılsızlıklarla şişirmezler yelkenlerini, "Çözer…" diye göstermezler Ada'daki kan gözyaşı ve acının simgesini.
Bu milletin kanlısıdır o ve bu topraklarda tüm şiddetiyle sürer kan davaları.
Zaten eğer kalmışsa zerre aklı kendisini görünmez kılar, ortalığa sürmek isteyenleri hiç düşünmeden kovalar.
Akılları başlarından gitmişçesine "Onsuz olmaz…" yaygaralarıyla meydanlara yayılanlar da dönmelidirler artık o hayal aalemlerinden dünyaya.
Tabii eğer çözümü amaçlıyorlarsa…
Tabii eğer tamamen kafayı yememişlerse…
Eyüp ŞEKER
.
Gerçekten çözüm isteyenler akılsızlıklarla şişirmezler yelkenlerini, "Çözer…" diye göstermezler Ada'daki kan gözyaşı ve acının simgesini.
Bu milletin kanlısıdır o ve bu topraklarda tüm şiddetiyle sürer kan davaları.
Zaten eğer kalmışsa zerre aklı kendisini görünmez kılar, ortalığa sürmek isteyenleri hiç düşünmeden kovalar.
Akılları başlarından gitmişçesine "Onsuz olmaz…" yaygaralarıyla meydanlara yayılanlar da dönmelidirler artık o hayal aalemlerinden dünyaya.
Tabii eğer çözümü amaçlıyorlarsa…
Tabii eğer tamamen kafayı yememişlerse…
Eyüp ŞEKER
.
KELLECİNİN DOLABI
ELBET ÇIKAR DUMANI
Kelleciye göre hava hoş: Bizi gütme lütfunda bulunan baş etkili yetkili yine aynı lakaytlıkla kolayca aynı dolaba sokuveriyor kelle alanla kelle verenleri.
Kelleci ya biliyor işi.
Eyüp ŞEKER
.
Kelleciye göre hava hoş: Bizi gütme lütfunda bulunan baş etkili yetkili yine aynı lakaytlıkla kolayca aynı dolaba sokuveriyor kelle alanla kelle verenleri.
Kelleci ya biliyor işi.
Eyüp ŞEKER
.
AÇILIM SIÇILIMI
BİZİ GÜTME LÜTFUNDA BULUNANLAR ÇOK İSTİKRARLI
Bizi gütme lütfunda bulunanların "İtinayla Nasıl Sıçılır" gösterisi tüm haşmetiyle sürüyor.
Bu kez yanıltırlar inşallah temennilerinin yararı olmadı, en berbat edilen açılımın bu olacağı adım adım kesinleşiyor.
Aynı zamanda meseleleri berbat etmekte kesinlikle çok istikrarlı oldukların kanıtlıyorlar.
Tuhaf olan ise bu 'Sıçılım'a herkesin ortak olmasını beklemeleri, garabeti görüp geri duranları türlü suçlamalarla bunaltmaları.
Müthiş bir 'Sıçılım' sergileniyor.
Uyarılarla uyanıp dipten kurtulmak için yaptıkları bir iki hamlenin ne kadar işe yaradığı belirsizliğini korurken yarattıkları bu 'Sıçılım'dan çıkmak için çırpındıkça batacaklarını gösteriyor bütün gelişmeler. Çok el verenleri de dibe çekecekleri kesin. 'Sıçılım kardeşliği'ni her yere yaymayı başaramadıkları için herkesi sürükleyemeyecekler gibi gözüküyor…
Ne 'Sıçılım' ama…
Eyüp ŞEKER
.
Bizi gütme lütfunda bulunanların "İtinayla Nasıl Sıçılır" gösterisi tüm haşmetiyle sürüyor.
Bu kez yanıltırlar inşallah temennilerinin yararı olmadı, en berbat edilen açılımın bu olacağı adım adım kesinleşiyor.
Aynı zamanda meseleleri berbat etmekte kesinlikle çok istikrarlı oldukların kanıtlıyorlar.
Tuhaf olan ise bu 'Sıçılım'a herkesin ortak olmasını beklemeleri, garabeti görüp geri duranları türlü suçlamalarla bunaltmaları.
Müthiş bir 'Sıçılım' sergileniyor.
Uyarılarla uyanıp dipten kurtulmak için yaptıkları bir iki hamlenin ne kadar işe yaradığı belirsizliğini korurken yarattıkları bu 'Sıçılım'dan çıkmak için çırpındıkça batacaklarını gösteriyor bütün gelişmeler. Çok el verenleri de dibe çekecekleri kesin. 'Sıçılım kardeşliği'ni her yere yaymayı başaramadıkları için herkesi sürükleyemeyecekler gibi gözüküyor…
Ne 'Sıçılım' ama…
Eyüp ŞEKER
.
NE GÜZEL ŞEY GÜDÜLMEK
ÇIKARI VAR HERKESİN, BİZİM İSE BOLCA DOSTUMUZ
ABD’sinden Rusya’sına, İtalya’sından Norveç’ine, Almanya’sından İngiltere’sine istisnasız bütün ülkelerin çıkarları var.
Peki, bizim neyimiz var?
Bizim çalık var.
Bir de “Kam hiiiir”lerine katlananları var bizi gütme lütfunda bulunanın.
Eyüp ŞEKER
.
ABD’sinden Rusya’sına, İtalya’sından Norveç’ine, Almanya’sından İngiltere’sine istisnasız bütün ülkelerin çıkarları var.
Peki, bizim neyimiz var?
Bizim çalık var.
Bir de “Kam hiiiir”lerine katlananları var bizi gütme lütfunda bulunanın.
Eyüp ŞEKER
.
AÇILIM SAÇILIMLARI
BORULARDAN BORU BEĞENEMİYOR BİZİ GÜTME LÜTFUNDA BULUNANLAR
Bizi gütme lütfunda bulunarak başımıza yapışıp kalmış etkili yetkililerin bugüne dek açıp da daha beter hale getirmedikleri hiçbir mesele yok ama öyle gözüküyor ki, en beter hale getirecekleri 'Kürt açılımı'nın meselesi olacak.
Yakın zamanda bir Ermeni açılımı yaptılar, Ermenistan yedi göbekten bağlanacak devasa enerji anlaşmaları yaptı Rusya'yla. Ne açılım ama...
Azeri cephesinde durum çok daha düşündürücü… Neredeyse bizimle ilişkiyi keseceklerdi Azeri gardaşlarımız. Öfkeleri öyle burunlarında ki, haniyse bütün kapıları, hatta pencereleri bile geçirecekler kafamıza. Küstürmekle kalsak gene iyiydi, gidip Rusya'yla kapı gibi anlaşma yaptı Azerileriler. Nabucco'ya da kaldı sapı…
Açtıkça batıyor, battıkça açıyor bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkililerimiz.
Hep aynı patırtı gürültüyle başlıyor çıktıkları bütün seferler, yaptıkları bütün açılımlar...
Ortalık inletiliyor… Sanırsınınız ki bu sefer iş tamam, çok önemli ilgili mesele bir daha açılmamak üzere gömülecek tarihe. Bir tantana bir tantana, insanlar şaşkın şaşkın bakakalmaktan başka şey yapamaz durumda… Sonrası tam bir zortlama. Geçtik yeni kazanımları, eldekiler bile gitmiş.
Neymiş, müthiş etkili yetkililerimiz soruna el atmışmış, kesin şekilde sonuca bağlayacaklarmış, çünküm müthiş bir açılım yapılmaktaymış.
Güzel kardeşim o zaman her açılım sonrasındaki bu zortlamalar neyin nesi ve de niye kaybettik elimizdekileri ve de ilgili mesele niye çığ gibi büyüyüp gelmektedir üzerimize!
Fatih pozlu etkili yetkililerimizin "Allah Allah…" sesleriyle çıktıkları açılım seferleri, karşıdan gelen "Yallah yallah…" sesleriyle dönüşe geçmelerini takiben iyice kısıklaşmış "Eyvah eyvah…"larla bitmektedir.
Bu durum bana gençlik günlerimizdeki bir olayı hatırlatıyor:
Askere gittikten sonra izne gelmiş bir arkadaşımız öfke ve kahkaha nöbetleri arasında geçişler yaparak anlatıyordu:
"Acayip güçlü bir torpil bulduk falan diyorum, kesin gözüyle bakıyorum İstanbul'a dağıtım olmaya. Hayaller kurmaya başlamışım her hafta evci çıkacağım falan diye... Liste okunuyor, baktım Van'da bir sınır birliğine dağıtım olmuşum. Ulan ne torpilmiş be, torpilim biraz daha güçlü olsaydı garanti İran'da bulmuştum kendimi."
Kahkahalar arasında kısmetine sayıp söverek anlatıyordu.
Etkili yetkililerimizin açılımlarında durum bundan çok beter tabii... Büyük yerden gelen talimat üzerine “Allah Allah...” sesleriyle çıkılıyor bütün açılım seferlerine. Sonrasını monrasını boş verin, çıkıldı ya sefere, önemli olan budur di mi güzel kardeşçeğizlerim.
Verdiler Verdi’yi, döşediler Nabucco’yu. Verdi dediysek arya değil bu, boru bu boru, asrın borusu… Öyle diyor yalakalar… Oysa ne gaz var ortada, ne de boru var olacak… Maksat Nabucco açılımı yapmak. Yapıldı ve de layıkıyla gazlar verildi, en aalaasından yıkamalar yağlamalar yapıldı...
Birkaç gün geçti geçmedi birkaç saatliğine geldi Nabucco’yla çok yakinen ilgilenen komşu.
İvedilikle ve de bolca gazlarını vermeyi ihmal etmedi etkili yetkililerimizin. Yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerek di mi; çok sıkı pazarlıkçılar çok... Gel de verme haklarını!
Yandaşlar ve de yalakalar için çok kötü oldu bu iş. Ortalığı inletemiyorlar, yıkama yağlama yapmaktan mahrum kaldılar; birkaç gün önceki şanlı Nabucco zaferini(!) gömen bir zaferi(!) nasıl satacaklar. Yalakalığın da bir sınırı var di mi!
Çünkü...
Putin geldi yoldu gitti.
Güney Hattı anlaşmasına imza attırarak zaten gazı olmayan Nabucco borusunu tamamen tarihe gömdü. Nabucco Verdi falan derken, boş boruyu alıp bir güzel kıvırdı…
Haklı aslında bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkililerimiz. Ne yapacaktık gazı olmayan Nabucco borusunu, destekleriz alternatifi Güney Hattı’nı olur biter di mi ama! İyi de bize ne elimizdeki kozları yok ederek kara sularımızdan geçip gidecek elin borusundan? Aman dert ettiğim şeye bak? Sanki Nabucco borusu çok farklıydı! Hiç olmazsa bu denizin dibinden gidecek, ikide bir gözümüze batmaz fena mı? Nabucco’nun bir şey kazandıracağı falan yokken gümlerse canımıza malımıza zarar verecekti di mi ama! Güney Hattı’na "Ne hali varsa görsün, taşısın taşıyabildiğini" der geçeriz di mi ya! Hem biz kanaatkaarızdır, parada pulda yoktur gözümüz, kazanıversin gariban Ruslar.
Duyuyoruz ki Putin yolup kaptıklarını önemsizmiş gibi göstermekteymiş. Bilmiyor ki işi kazma, ne anlar Davos fatihliğinden falan. Bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilimiz O'nun kaptıklarının zerresini elde etseydi yıkılmıştı ortalık, sabahtan akşama kadar havai fişeğe boğulmuştu her taraf. Yandaş ve de yalakalar yıkama yağlama yapmaktan bitap düşmüşlerdi. Beceriksiz Putin seçim meçim kazanamaz, sıkı mı alsın yüzde 47 oy. İşi bilir bizimki, en beter durumu bile zafer diye satar. Yalakalarıyla yandaşları sağ olsun...
O kadar çok boru döşeniyor ki memlekete, az kaldı tamamen borudan memleket olup çıkmamıza.
Bu arada bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilimiz durmak yok yola devam deyip 550’nin başına layığıyla yeni birini oturttu. İyi oldu canım, seçip kondurmasa nice olurdu halimiz, perişanlık içinde demokrasiden nasibimizi alamadan kös kös otururduk.
550'nin başına oturtulunca ister istemez birtakım defterler açıldı.
Bir belde belediyemize başkan seçilerek yöresindekileri gütme lütfunda bulunan bir etkili yetkilinin marifetleri ayyuka çıkıp soruşturmalık olunca öğrenmeye başlamıştık icraatlarını ve de 550'nin yeni başına sunduklarını. Müthiş icraatlara imza atıp duran bu eşsiz başkanın oğlu, sevgilisine aldığı otomobili hediye paketi yapıp dördüncü kata vinçle çıkartmasıyla yer almıştı medyada birkaç gün önce.
Bu ne romantikliktir böyle ya, vay be... Para bok gibi, romantikleşir tabii… Ver garibanın birine o çuval çuval paraları gör bak nasıl romantikleşiyor.
Neyse romantiklikleri onların olsun, mevzudan uzaklaşmayalım.
İşte paraya para demeyen bu etkili yetkili, 550’mizin başına kondurulan etkili yetkilimize vakti zamanında izzet ikramda bulunmuş, altın kabzalı tabanca hediye etmiş, gurme restoranda yemek yedirmiş falan. Ne var bunda, para onun değil mi, istediğine yedirir içirir, isterse saçar savurur, di mi ama!
550'nin başına layık görülen dini bütün etkili yetkili, anasının ak sütü gibi helal altın kabzalı tabancayı alır koyar cebine, 110 milyarlık yemekten payına düşeni indirir midesine, güzelce lüpler sunulanları, hiç kurcalamaz bağını. Niye sorsun ki, ona hediye edilmiş şeyler bunlar, onu ne ilgilendirir paraların nereden geldiği, tüyü bitmemiş yetim hakkı olup olmadığı, işin içine çalıp çırpmanın karışıp karışmadığı!
Sonra çok normal bir şeydir altın kabzalı tabanca hediye etmek de, almak da, gurme restoranda 110 milyar ödeyerek yemek yedirmek de, yemek de. Etkili yetkililerin hakkıdır paraları böyle harcamak, bir de millete mi soracaklardı ne yiyip içeceklerini, neler yapacaklarını! Bizi gütme lütfunda bulunuyorlar ya, yetmez mi!
Yol, park, alt yapı, kaldırım, yeşil alanlar mı yapacaktı yani! Bu tür işler iki koyunu gütmeyi bilmeyen solcularla CHP’lilerin işidir, dini bütün etkili yetkililer böyle lüzumsuz, faydasız işlerle çarçur etmezler vakitlerini, paralarını.
Hem sonra bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilerimiz bizler için kendilerini paralayarak hak etmiyorlar mı bu tür yiyip içmeleri, yalayıp yutmaları, lafını etmek yakışık alır mı hiç? Yemekmiş, altın kabzalı tabancaymış dedikoduları yapmayalım bakiiim, çok ayıp çok...
Ne kadar talihliyiz ki, bizi gütme lütfunda bulunup durmaktadır dini bütün etkili yetkililerimiz. Gütmeselerdi niceydi halimiz, demokrasiden nasibimizi alamaz, perişan olup sürünürdük hepimiz.
Onun için diyorum ki, layığımızdır...
Çok yakıştı 550’nin başına…
Yalnız 550’nin başı mı, borular da çok yakıştı...
Eyüp ŞEKER
6-8 Ağustos 2009
.
Bizi gütme lütfunda bulunarak başımıza yapışıp kalmış etkili yetkililerin bugüne dek açıp da daha beter hale getirmedikleri hiçbir mesele yok ama öyle gözüküyor ki, en beter hale getirecekleri 'Kürt açılımı'nın meselesi olacak.
Yakın zamanda bir Ermeni açılımı yaptılar, Ermenistan yedi göbekten bağlanacak devasa enerji anlaşmaları yaptı Rusya'yla. Ne açılım ama...
Azeri cephesinde durum çok daha düşündürücü… Neredeyse bizimle ilişkiyi keseceklerdi Azeri gardaşlarımız. Öfkeleri öyle burunlarında ki, haniyse bütün kapıları, hatta pencereleri bile geçirecekler kafamıza. Küstürmekle kalsak gene iyiydi, gidip Rusya'yla kapı gibi anlaşma yaptı Azerileriler. Nabucco'ya da kaldı sapı…
Açtıkça batıyor, battıkça açıyor bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkililerimiz.
Hep aynı patırtı gürültüyle başlıyor çıktıkları bütün seferler, yaptıkları bütün açılımlar...
Ortalık inletiliyor… Sanırsınınız ki bu sefer iş tamam, çok önemli ilgili mesele bir daha açılmamak üzere gömülecek tarihe. Bir tantana bir tantana, insanlar şaşkın şaşkın bakakalmaktan başka şey yapamaz durumda… Sonrası tam bir zortlama. Geçtik yeni kazanımları, eldekiler bile gitmiş.
Neymiş, müthiş etkili yetkililerimiz soruna el atmışmış, kesin şekilde sonuca bağlayacaklarmış, çünküm müthiş bir açılım yapılmaktaymış.
Güzel kardeşim o zaman her açılım sonrasındaki bu zortlamalar neyin nesi ve de niye kaybettik elimizdekileri ve de ilgili mesele niye çığ gibi büyüyüp gelmektedir üzerimize!
Fatih pozlu etkili yetkililerimizin "Allah Allah…" sesleriyle çıktıkları açılım seferleri, karşıdan gelen "Yallah yallah…" sesleriyle dönüşe geçmelerini takiben iyice kısıklaşmış "Eyvah eyvah…"larla bitmektedir.
Bu durum bana gençlik günlerimizdeki bir olayı hatırlatıyor:
Askere gittikten sonra izne gelmiş bir arkadaşımız öfke ve kahkaha nöbetleri arasında geçişler yaparak anlatıyordu:
"Acayip güçlü bir torpil bulduk falan diyorum, kesin gözüyle bakıyorum İstanbul'a dağıtım olmaya. Hayaller kurmaya başlamışım her hafta evci çıkacağım falan diye... Liste okunuyor, baktım Van'da bir sınır birliğine dağıtım olmuşum. Ulan ne torpilmiş be, torpilim biraz daha güçlü olsaydı garanti İran'da bulmuştum kendimi."
Kahkahalar arasında kısmetine sayıp söverek anlatıyordu.
Etkili yetkililerimizin açılımlarında durum bundan çok beter tabii... Büyük yerden gelen talimat üzerine “Allah Allah...” sesleriyle çıkılıyor bütün açılım seferlerine. Sonrasını monrasını boş verin, çıkıldı ya sefere, önemli olan budur di mi güzel kardeşçeğizlerim.
Verdiler Verdi’yi, döşediler Nabucco’yu. Verdi dediysek arya değil bu, boru bu boru, asrın borusu… Öyle diyor yalakalar… Oysa ne gaz var ortada, ne de boru var olacak… Maksat Nabucco açılımı yapmak. Yapıldı ve de layıkıyla gazlar verildi, en aalaasından yıkamalar yağlamalar yapıldı...
Birkaç gün geçti geçmedi birkaç saatliğine geldi Nabucco’yla çok yakinen ilgilenen komşu.
İvedilikle ve de bolca gazlarını vermeyi ihmal etmedi etkili yetkililerimizin. Yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerek di mi; çok sıkı pazarlıkçılar çok... Gel de verme haklarını!
Yandaşlar ve de yalakalar için çok kötü oldu bu iş. Ortalığı inletemiyorlar, yıkama yağlama yapmaktan mahrum kaldılar; birkaç gün önceki şanlı Nabucco zaferini(!) gömen bir zaferi(!) nasıl satacaklar. Yalakalığın da bir sınırı var di mi!
Çünkü...
Putin geldi yoldu gitti.
Güney Hattı anlaşmasına imza attırarak zaten gazı olmayan Nabucco borusunu tamamen tarihe gömdü. Nabucco Verdi falan derken, boş boruyu alıp bir güzel kıvırdı…
Haklı aslında bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkililerimiz. Ne yapacaktık gazı olmayan Nabucco borusunu, destekleriz alternatifi Güney Hattı’nı olur biter di mi ama! İyi de bize ne elimizdeki kozları yok ederek kara sularımızdan geçip gidecek elin borusundan? Aman dert ettiğim şeye bak? Sanki Nabucco borusu çok farklıydı! Hiç olmazsa bu denizin dibinden gidecek, ikide bir gözümüze batmaz fena mı? Nabucco’nun bir şey kazandıracağı falan yokken gümlerse canımıza malımıza zarar verecekti di mi ama! Güney Hattı’na "Ne hali varsa görsün, taşısın taşıyabildiğini" der geçeriz di mi ya! Hem biz kanaatkaarızdır, parada pulda yoktur gözümüz, kazanıversin gariban Ruslar.
Duyuyoruz ki Putin yolup kaptıklarını önemsizmiş gibi göstermekteymiş. Bilmiyor ki işi kazma, ne anlar Davos fatihliğinden falan. Bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilimiz O'nun kaptıklarının zerresini elde etseydi yıkılmıştı ortalık, sabahtan akşama kadar havai fişeğe boğulmuştu her taraf. Yandaş ve de yalakalar yıkama yağlama yapmaktan bitap düşmüşlerdi. Beceriksiz Putin seçim meçim kazanamaz, sıkı mı alsın yüzde 47 oy. İşi bilir bizimki, en beter durumu bile zafer diye satar. Yalakalarıyla yandaşları sağ olsun...
O kadar çok boru döşeniyor ki memlekete, az kaldı tamamen borudan memleket olup çıkmamıza.
Bu arada bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilimiz durmak yok yola devam deyip 550’nin başına layığıyla yeni birini oturttu. İyi oldu canım, seçip kondurmasa nice olurdu halimiz, perişanlık içinde demokrasiden nasibimizi alamadan kös kös otururduk.
550'nin başına oturtulunca ister istemez birtakım defterler açıldı.
Bir belde belediyemize başkan seçilerek yöresindekileri gütme lütfunda bulunan bir etkili yetkilinin marifetleri ayyuka çıkıp soruşturmalık olunca öğrenmeye başlamıştık icraatlarını ve de 550'nin yeni başına sunduklarını. Müthiş icraatlara imza atıp duran bu eşsiz başkanın oğlu, sevgilisine aldığı otomobili hediye paketi yapıp dördüncü kata vinçle çıkartmasıyla yer almıştı medyada birkaç gün önce.
Bu ne romantikliktir böyle ya, vay be... Para bok gibi, romantikleşir tabii… Ver garibanın birine o çuval çuval paraları gör bak nasıl romantikleşiyor.
Neyse romantiklikleri onların olsun, mevzudan uzaklaşmayalım.
İşte paraya para demeyen bu etkili yetkili, 550’mizin başına kondurulan etkili yetkilimize vakti zamanında izzet ikramda bulunmuş, altın kabzalı tabanca hediye etmiş, gurme restoranda yemek yedirmiş falan. Ne var bunda, para onun değil mi, istediğine yedirir içirir, isterse saçar savurur, di mi ama!
550'nin başına layık görülen dini bütün etkili yetkili, anasının ak sütü gibi helal altın kabzalı tabancayı alır koyar cebine, 110 milyarlık yemekten payına düşeni indirir midesine, güzelce lüpler sunulanları, hiç kurcalamaz bağını. Niye sorsun ki, ona hediye edilmiş şeyler bunlar, onu ne ilgilendirir paraların nereden geldiği, tüyü bitmemiş yetim hakkı olup olmadığı, işin içine çalıp çırpmanın karışıp karışmadığı!
Sonra çok normal bir şeydir altın kabzalı tabanca hediye etmek de, almak da, gurme restoranda 110 milyar ödeyerek yemek yedirmek de, yemek de. Etkili yetkililerin hakkıdır paraları böyle harcamak, bir de millete mi soracaklardı ne yiyip içeceklerini, neler yapacaklarını! Bizi gütme lütfunda bulunuyorlar ya, yetmez mi!
Yol, park, alt yapı, kaldırım, yeşil alanlar mı yapacaktı yani! Bu tür işler iki koyunu gütmeyi bilmeyen solcularla CHP’lilerin işidir, dini bütün etkili yetkililer böyle lüzumsuz, faydasız işlerle çarçur etmezler vakitlerini, paralarını.
Hem sonra bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilerimiz bizler için kendilerini paralayarak hak etmiyorlar mı bu tür yiyip içmeleri, yalayıp yutmaları, lafını etmek yakışık alır mı hiç? Yemekmiş, altın kabzalı tabancaymış dedikoduları yapmayalım bakiiim, çok ayıp çok...
Ne kadar talihliyiz ki, bizi gütme lütfunda bulunup durmaktadır dini bütün etkili yetkililerimiz. Gütmeselerdi niceydi halimiz, demokrasiden nasibimizi alamaz, perişan olup sürünürdük hepimiz.
Onun için diyorum ki, layığımızdır...
Çok yakıştı 550’nin başına…
Yalnız 550’nin başı mı, borular da çok yakıştı...
Eyüp ŞEKER
6-8 Ağustos 2009
.
ÇOK ÇALIŞMIŞLARDIR OUR BOYS'LAR
AKILI ALMAZ MIYIZ DONUMUZA KADAR HER ŞEYİMİZİ VERENDEN
En büyük eseri kürt federasyonunu göremeden çoktan boylaması gereken yeri boyluyor baş our boys netekim.
Sıkı mesai arkadaşı tulum sultan da görememişti büyük emek verdikleri federasyonu.
Bakalım daha kimler göremeyecek söz dinler our boys'ların marifetlerinin nihayetini!
Göreceğiz bakalım görebilecek mi 'Biz çok uslu our boys oluruz' diye yırtınıp durmakta olanlar!
Eyüp ŞEKER
.
En büyük eseri kürt federasyonunu göremeden çoktan boylaması gereken yeri boyluyor baş our boys netekim.
Sıkı mesai arkadaşı tulum sultan da görememişti büyük emek verdikleri federasyonu.
Bakalım daha kimler göremeyecek söz dinler our boys'ların marifetlerinin nihayetini!
Göreceğiz bakalım görebilecek mi 'Biz çok uslu our boys oluruz' diye yırtınıp durmakta olanlar!
Eyüp ŞEKER
.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)