ÇEVREYİ SİZ DE SEVİN

ÇEVRECİNİN DANİSKASI SEVER ÇEVRESİNİ

Bizi gütme lütfunda bulunan baş etkili yetkili yeri göğü inleterek "Çevrecinin daniskasıyım…" demiyor mu ey yurdum milleti! Diyor…

Çevreci tabii, hem de çevrecinin daniskası…

Çevresinin başında kim geliyor?

Kim olacak ‘bizim çalık’...

Sözünün eri yani di mi yurdum milleti!

Seviyor çevresini, seviyor ‘bizim çalık’ı, yağdırıyor TV’yi, yağdırıyor gazeteyi, yağdırıyor rafineriyi, yağdırıyor borunun kralını... Bi tek ‘bizim çalık’a mı! Ooo ooo, uzak yakın kim var kim yok, çevrecinin daniskasının çevresindekilerin alayı az ya da çok sebepleniyor bu çevre olayından.

Eee seviyor çevresini, yağdıracak tabii malı mülkü...

Zaten damat da kafadan girmiş mevzunun içine... Yani çevrecilik farzdan da öte...

Ne de olsa Kasımpaşalı, veriyor hakkını ağzından çıkanın…

Boşuna mı sanırsınız "Çevrecinin daniskasıyım…" diye yeri göğü inletmeleri?

Görüyoruz işte boşuna değildir çevre sevgisi.

Yurdum İstanbul’unu da çok sever bizi gütme lütfunda bulunan çevrecinin daniskası. Ne zamandır dört dönüp duruyordu şu İstanbul’u nasıl seveyim diye. Sonunda açığa çıkmaya başladı nasıl seveceğinin detayları...

Garibim İstanbul, gelen sever giden sever, ağzı var dili yoktur, ne bağırır ne eder, diyemez bile “Sanki beni sevirler...”, büker boynunu oturur. Gerçi kaçınılmazdır, sonunda bir patlayacak ama pir patlayacaktır, ne seven bırakacaktır ne de sevmeyen, ne sülük bırakacaktır ne de kene, hakkından gelecektir bütün sevicilerin. Çünkü bir noktadan itibaren yaşayamaz olacaktır hiç bir canlı, nasıl kanı emilebilsin. “Dönülmez noktanın ufkundayız” şarkısı söylenmeye başladı çoktan, sadece duymuyor bazı kafadaki kafalar.

13 yıl önce “Üçüncü köprü İstanbul’u bitirir” demiş olmasına rağmen bugün öyle böyle değil acayip sevmeye hazırlanıyormuş; karartmış gözünü şehrin son ciğerlerini oyacakmış göbeğinden, dümdüz edecekmiş su kaynaklarını. Ama usturuplu oyacaklarmış ha, zarar görmeyecekmiş yağmur bulutlarını çekip oksijenimizi sağlayanlar. Öyle diyo etkili yetkili kıldıklarından biri. İnanırmış gibi de söylüyor yani. Helal olsun yani, sahnelediğiyle fazlasıyla hak ediyor etkili yetkili kılınmayı. Neyse, fazla dalmayalım etkili yetkili kıldıklarına, dönelim baş etkili yetkili çevrecinin daniskasına.

Bilim akıl deneyim ve de başta çevrecinin daniskası olmak üzere bizi gütme lütfunda bulunan bütün etkili yetkililer, 3. Köprünün yapılmaması gerektiği söylüyor ama birden bire “Bunlar var ya bunlar, birincisine de karşı çıkmışlardı...” plağını döndürerek “Üçüncü köprü şarttır...” diye dayatma seferi üzerine dayatma seferi tertiplemeye başladılar.

O zaman öyle demişse ne olmuş yani? Değişmedim geliştim demiştir aynı zamanda di mi! Demiştir… Geliştiğine göre artık ormanlara, su havzalarına pis dalmasında sakınca yoktur di mi ama! Geliştiğinden doğal olarak çevresini de geliştiriyor, bir güzel abad ediyor.

Dolayısıyla dikecektir köprüyü, uzatacaktır ormanların ortasından otobanları, dolayısıyla ihya edecektir çevresini.

Çevrecinin daniskasıdır ya sözümün eriyim diye diklenerek oyacaktır son ciğerleri.

Düzgün bir hukuk devletinde biri bunları yapmaya kalksa o dakika bulurdu kendini ya kuşaklı gömleğin içinde, ya da sıkı parmaklıkların korumasında.

Bizde ise adı var kendi yoktur demokrasinin de hukukun da…

Bu durumda ne yapacaksın yurdum İstanbullusu?

Çevreni sev, ormanı sahiplen, yapış gördüğün toprağa, tut bir yeri hemen tapulan…

Gün çevrecinin daniskası olma günüdür.

Olamazsan, nazar etme, hiç hayıflanma, gir çevresine, ol çevrecinin daniskasının otlanıcısı, o da olmadı olmaya çalış otlanıcının otlanıcısı, dökülen kırıntılar hatta kırıntıların kırıntıları bile yeter sana. Emin ol, aynı tavşan hesabında olduğu gibi, bu deryanın suyunun suyunun suyunun suyunun suyu bile ihya etmeye yeter seni.

Yok öyle yağma, kolay mı sanırsın ‘bizim çalık’ olmak. Haddini bileceksin, sebeplenmekle yetinecek, erişemeyeceğin yerlerden uzak duracak, göz ucuyla olsun bakmayacaksın oralarda çevrilenlere.

Tam yapışamazsan, nazar etme, hiç hayıflanma, gir çevresine, ol çevrecinin daniskasının otlanıcısı.

Yok öyle yağma, kolay mı sanırsın ‘bizim çalık’ olmak. Haddini bileceksin, sebeplenmekle yetinecek, erişemeyeceğin yerlerden uzak duracak, göz ucuyla olsun bakmayacaksın mevzunun tepesindekilere.

Hele de iş bitiriciliğini severse çevrecinin daniskası, hele bir de fener tutmalarınla falan girersen gözüne, emin ol yaparsın en kıyağından dünyalığı, kaparsın sayısız cennetten tapuyu, olursun en cafcaflısından köşe, Porche’leri sayarsın lokma, villaları edersin hırka.

Evet yurdum İstanbullusu, gün çevreci olma günüdür, gün çevrecinin daniskasının neler ettiğini kollama günüdür, gün çevrecinin daniskasının kırpıntılarını olsun kapma günüdür.

Duyarız arada bir düzenli Resmi Gazete okuyucusu iş adamlarını. Aynen bu durum işte ama fark var; şöyle ki, düzenli olarak çevrecinin daniskasını kollayacaksın, tamam mı yurdum İstanbullusu hatta yurdum Milleti. Sen yine oku Resmi Gazeteyi, okuma diyen yok. Sadece ihmal etmeyip aynı zamanda iyi kollayacaksın çevrecinin daniskasını, gözünü bile kırpmayacaksın ki kaçırmayasın dökülenleri saçılanları. Yani sıkı çevreci kesilecek, sıkıca yapışacaksın çevreye...

İşte o zaman göreceksin çevreciliğin ne tatlı şey olduğunu. Ye ye bitmez, yut yut tükenmez çevrelerde nasıl dört dönüldüğünü.

Avanak olma bulduğunu kap, gördüğünü lüple...

Onun için diyorum ki, çevreyi sev, bürün yeşille sıkıca örtün, duanı da payandalığını da esirgeme, göreceksin hemen yağan bereketi.

Onun için diyorum ki, çevreyi sevin.

Bizi gütme, ütme, dürtme lütfunda bulunan baş etkili yetkilinin var ki bir bildiği seviyor…

Ondan iyi mi bileceksiniz!

Sevin sevin…


Eyüp ŞEKER

24 Ağustos 2009
.