BORULARDAN BORU BEĞENEMİYOR BİZİ GÜTME LÜTFUNDA BULUNANLAR
Bizi gütme lütfunda bulunarak başımıza yapışıp kalmış etkili yetkililerin bugüne dek açıp da daha beter hale getirmedikleri hiçbir mesele yok ama öyle gözüküyor ki, en beter hale getirecekleri 'Kürt açılımı'nın meselesi olacak.
Yakın zamanda bir Ermeni açılımı yaptılar, Ermenistan yedi göbekten bağlanacak devasa enerji anlaşmaları yaptı Rusya'yla. Ne açılım ama...
Azeri cephesinde durum çok daha düşündürücü… Neredeyse bizimle ilişkiyi keseceklerdi Azeri gardaşlarımız. Öfkeleri öyle burunlarında ki, haniyse bütün kapıları, hatta pencereleri bile geçirecekler kafamıza. Küstürmekle kalsak gene iyiydi, gidip Rusya'yla kapı gibi anlaşma yaptı Azerileriler. Nabucco'ya da kaldı sapı…
Açtıkça batıyor, battıkça açıyor bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkililerimiz.
Hep aynı patırtı gürültüyle başlıyor çıktıkları bütün seferler, yaptıkları bütün açılımlar...
Ortalık inletiliyor… Sanırsınınız ki bu sefer iş tamam, çok önemli ilgili mesele bir daha açılmamak üzere gömülecek tarihe. Bir tantana bir tantana, insanlar şaşkın şaşkın bakakalmaktan başka şey yapamaz durumda… Sonrası tam bir zortlama. Geçtik yeni kazanımları, eldekiler bile gitmiş.
Neymiş, müthiş etkili yetkililerimiz soruna el atmışmış, kesin şekilde sonuca bağlayacaklarmış, çünküm müthiş bir açılım yapılmaktaymış.
Güzel kardeşim o zaman her açılım sonrasındaki bu zortlamalar neyin nesi ve de niye kaybettik elimizdekileri ve de ilgili mesele niye çığ gibi büyüyüp gelmektedir üzerimize!
Fatih pozlu etkili yetkililerimizin "Allah Allah…" sesleriyle çıktıkları açılım seferleri, karşıdan gelen "Yallah yallah…" sesleriyle dönüşe geçmelerini takiben iyice kısıklaşmış "Eyvah eyvah…"larla bitmektedir.
Bu durum bana gençlik günlerimizdeki bir olayı hatırlatıyor:
Askere gittikten sonra izne gelmiş bir arkadaşımız öfke ve kahkaha nöbetleri arasında geçişler yaparak anlatıyordu:
"Acayip güçlü bir torpil bulduk falan diyorum, kesin gözüyle bakıyorum İstanbul'a dağıtım olmaya. Hayaller kurmaya başlamışım her hafta evci çıkacağım falan diye... Liste okunuyor, baktım Van'da bir sınır birliğine dağıtım olmuşum. Ulan ne torpilmiş be, torpilim biraz daha güçlü olsaydı garanti İran'da bulmuştum kendimi."
Kahkahalar arasında kısmetine sayıp söverek anlatıyordu.
Etkili yetkililerimizin açılımlarında durum bundan çok beter tabii... Büyük yerden gelen talimat üzerine “Allah Allah...” sesleriyle çıkılıyor bütün açılım seferlerine. Sonrasını monrasını boş verin, çıkıldı ya sefere, önemli olan budur di mi güzel kardeşçeğizlerim.
Verdiler Verdi’yi, döşediler Nabucco’yu. Verdi dediysek arya değil bu, boru bu boru, asrın borusu… Öyle diyor yalakalar… Oysa ne gaz var ortada, ne de boru var olacak… Maksat Nabucco açılımı yapmak. Yapıldı ve de layıkıyla gazlar verildi, en aalaasından yıkamalar yağlamalar yapıldı...
Birkaç gün geçti geçmedi birkaç saatliğine geldi Nabucco’yla çok yakinen ilgilenen komşu.
İvedilikle ve de bolca gazlarını vermeyi ihmal etmedi etkili yetkililerimizin. Yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerek di mi; çok sıkı pazarlıkçılar çok... Gel de verme haklarını!
Yandaşlar ve de yalakalar için çok kötü oldu bu iş. Ortalığı inletemiyorlar, yıkama yağlama yapmaktan mahrum kaldılar; birkaç gün önceki şanlı Nabucco zaferini(!) gömen bir zaferi(!) nasıl satacaklar. Yalakalığın da bir sınırı var di mi!
Çünkü...
Putin geldi yoldu gitti.
Güney Hattı anlaşmasına imza attırarak zaten gazı olmayan Nabucco borusunu tamamen tarihe gömdü. Nabucco Verdi falan derken, boş boruyu alıp bir güzel kıvırdı…
Haklı aslında bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkililerimiz. Ne yapacaktık gazı olmayan Nabucco borusunu, destekleriz alternatifi Güney Hattı’nı olur biter di mi ama! İyi de bize ne elimizdeki kozları yok ederek kara sularımızdan geçip gidecek elin borusundan? Aman dert ettiğim şeye bak? Sanki Nabucco borusu çok farklıydı! Hiç olmazsa bu denizin dibinden gidecek, ikide bir gözümüze batmaz fena mı? Nabucco’nun bir şey kazandıracağı falan yokken gümlerse canımıza malımıza zarar verecekti di mi ama! Güney Hattı’na "Ne hali varsa görsün, taşısın taşıyabildiğini" der geçeriz di mi ya! Hem biz kanaatkaarızdır, parada pulda yoktur gözümüz, kazanıversin gariban Ruslar.
Duyuyoruz ki Putin yolup kaptıklarını önemsizmiş gibi göstermekteymiş. Bilmiyor ki işi kazma, ne anlar Davos fatihliğinden falan. Bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilimiz O'nun kaptıklarının zerresini elde etseydi yıkılmıştı ortalık, sabahtan akşama kadar havai fişeğe boğulmuştu her taraf. Yandaş ve de yalakalar yıkama yağlama yapmaktan bitap düşmüşlerdi. Beceriksiz Putin seçim meçim kazanamaz, sıkı mı alsın yüzde 47 oy. İşi bilir bizimki, en beter durumu bile zafer diye satar. Yalakalarıyla yandaşları sağ olsun...
O kadar çok boru döşeniyor ki memlekete, az kaldı tamamen borudan memleket olup çıkmamıza.
Bu arada bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilimiz durmak yok yola devam deyip 550’nin başına layığıyla yeni birini oturttu. İyi oldu canım, seçip kondurmasa nice olurdu halimiz, perişanlık içinde demokrasiden nasibimizi alamadan kös kös otururduk.
550'nin başına oturtulunca ister istemez birtakım defterler açıldı.
Bir belde belediyemize başkan seçilerek yöresindekileri gütme lütfunda bulunan bir etkili yetkilinin marifetleri ayyuka çıkıp soruşturmalık olunca öğrenmeye başlamıştık icraatlarını ve de 550'nin yeni başına sunduklarını. Müthiş icraatlara imza atıp duran bu eşsiz başkanın oğlu, sevgilisine aldığı otomobili hediye paketi yapıp dördüncü kata vinçle çıkartmasıyla yer almıştı medyada birkaç gün önce.
Bu ne romantikliktir böyle ya, vay be... Para bok gibi, romantikleşir tabii… Ver garibanın birine o çuval çuval paraları gör bak nasıl romantikleşiyor.
Neyse romantiklikleri onların olsun, mevzudan uzaklaşmayalım.
İşte paraya para demeyen bu etkili yetkili, 550’mizin başına kondurulan etkili yetkilimize vakti zamanında izzet ikramda bulunmuş, altın kabzalı tabanca hediye etmiş, gurme restoranda yemek yedirmiş falan. Ne var bunda, para onun değil mi, istediğine yedirir içirir, isterse saçar savurur, di mi ama!
550'nin başına layık görülen dini bütün etkili yetkili, anasının ak sütü gibi helal altın kabzalı tabancayı alır koyar cebine, 110 milyarlık yemekten payına düşeni indirir midesine, güzelce lüpler sunulanları, hiç kurcalamaz bağını. Niye sorsun ki, ona hediye edilmiş şeyler bunlar, onu ne ilgilendirir paraların nereden geldiği, tüyü bitmemiş yetim hakkı olup olmadığı, işin içine çalıp çırpmanın karışıp karışmadığı!
Sonra çok normal bir şeydir altın kabzalı tabanca hediye etmek de, almak da, gurme restoranda 110 milyar ödeyerek yemek yedirmek de, yemek de. Etkili yetkililerin hakkıdır paraları böyle harcamak, bir de millete mi soracaklardı ne yiyip içeceklerini, neler yapacaklarını! Bizi gütme lütfunda bulunuyorlar ya, yetmez mi!
Yol, park, alt yapı, kaldırım, yeşil alanlar mı yapacaktı yani! Bu tür işler iki koyunu gütmeyi bilmeyen solcularla CHP’lilerin işidir, dini bütün etkili yetkililer böyle lüzumsuz, faydasız işlerle çarçur etmezler vakitlerini, paralarını.
Hem sonra bizi gütme lütfunda bulunan etkili yetkilerimiz bizler için kendilerini paralayarak hak etmiyorlar mı bu tür yiyip içmeleri, yalayıp yutmaları, lafını etmek yakışık alır mı hiç? Yemekmiş, altın kabzalı tabancaymış dedikoduları yapmayalım bakiiim, çok ayıp çok...
Ne kadar talihliyiz ki, bizi gütme lütfunda bulunup durmaktadır dini bütün etkili yetkililerimiz. Gütmeselerdi niceydi halimiz, demokrasiden nasibimizi alamaz, perişan olup sürünürdük hepimiz.
Onun için diyorum ki, layığımızdır...
Çok yakıştı 550’nin başına…
Yalnız 550’nin başı mı, borular da çok yakıştı...
Eyüp ŞEKER
6-8 Ağustos 2009
.