Dededen kalma şişman göbekli porselen demliklerimizin kıymetini pek bilmiyoruz sanırım.
Son yıllarda estetik bakış ön plana çıkmaya başladığından beri şişman demliklerimizi göz ardı etmeye, daha fenası unutmaya yöneldik. Oysa estetik peşindeyken unutmaya başladığımız güzelim demliklerimizin müthiş bir üstünlüğü var.
Neden mi söz ediyorum? Şiş göbekli emektar demliklerimizin süzgeçsiz pırıl pırıl berrak çay keyfi sunmasından...
Demlenmiş çay kendisi süzer ve bardaklara tozsuz çaylar doldurulmasını sağlar. Bu ise yukarıdan ağızlı yeni moda demliklerde mümkün değildir.
Nedeni de çok basittir: Bizim şişman demliklerin lüleleri daha alttan çıkar ve giriş kısımlarında da büyük delikli süzgeç vardır. Bu deliklerin büyük çay parçalarını tutması yeterlidir, küçük tozlar zaten gelmez. Böylelikle yukarıdan çıkışlı demlikler kadar eğmeden, yani dibe oturmuş çay yapraklarını devirip karıştırmadan çay suyunu bulanıklaştırmaksızın çay doldurulabilir.
Çay iyi demlendiğinde çayın posası dibe çöker. Bu aynı zamanda çayın iyi demlendiğinin göstergesidir. Çay doldurduğumuzda dibe çökmüş bu posa lüleden akacak çayın tozunu süzerek berrak tavşankanı çayı sağlar. En çoğu ilk bir iki bardak için süzgeç kullanmak gerekebilir. O da belki… Çünkü ilk doldurmalar sırasında demliğin içindeki büyük deliklerden geçebilecek boyda çay parçaları gelebilir. Bu aşamadan sonrası ise pırıl pırıl berrak çaydır. Ve bu berraklığı hiçbir süzgecin sağlaması mümkün değildir. Zira berraklığı bozan ince tozlar hepsinden geçer. Hele de demlik içine yerleştirilmek için üretilen kap biçimli süzgeçlerin tozu süzmekten yana hiç yararı yoktur. Koca haznenin her yanından kaçan tozlar dolup durur bardaklara.
Tam açıklaması nasıldır bilmiyorum. Öyle sanıyorum, çayın tozu önce çöküyor ve suyu emmesi zaman aldığı için geç çöken daha büyük parçaların altında kalıyor. Bu durum tozsuz berrak çayı sağlıyor. Demlik içi süzgeç kaplarda ise yine dibe çöken toz çay, her yerden dışarı kaçıp doğrudan çaya karışıyor. Bu yüzden berrak olamıyor. Nasıl olsun ki, sallama çayların kağıt poşetlerinden bile geçip çayı bulanıklaştırıyor incecik tozlar; hangi süzgeç süzecek!
Yeni moda demlik anlayışı Avrupa’dan geldi bize. Bizim tarzımızdaki gibi çay demlemeyi bilmedikleri için bunu akıl edememeleri çok doğal. Kendi yöntemleri için gereken demlikleri üretmişler. Onlar da sütlükten bozma veya kahve kabı gibi. Bu nedenle demliklerinin hemen hepsinin lüle ağızları yukarıda ve büyük açıklıklı, içten delikli kendinden süzgeçleri de yok. Hiç olmazsa ağzın iç kısmında bir süzgeç olsa, çay posası ağızda birikip çay tozunu süzecek. O da olmayınca artık ne gelirse hepsi bardağa…
Kendinden süzgeci olmayan üstten büyük ağızlı böyle bir demliğin içine, ağız girişini kapatacak şekilde süzgeç yerleştirerek nispeten önledim tozu. İşe yarasa da pek kullanışlı olduğunu söyleyemem.
Özetle, bizim şişman göbekli demliklerin üstünlüğü tartışılmaz.
Aslında yapılması gereken çok açık; yenilik arayışlarındaki estetik bakışlar korunurken, lüle çıkışları daha alttan yapılmalı ve açık girişli değil, kendinden delikli süzgeçli tasarlanmalı.
Kuru çay doldurularak demliğe yerleştirilen süzgeçli büyük kapların temizliğinin daha kolay olduğu yargısı ise zaten yanlış. Çay posasını dökmek kolay da, koca çelik süzgeçlerin temizlenmesi için her tarafının suya tutulması, bir ton suyla epey çaba harcanması gerekiyor.
Yeni moda demlikler için geliştirilen hiç ısınamadığım bu süzgeçleri kaldırıp atmak ilk işim oluyor. Tabii bir parçasını kesip çıkartarak demliğin içine, lüle girişine yerleştirmeyi de ihmal etmiyorum. Hiç olmazsa bu işe yarıyor, modaya uymuş yeni model demliğim bu sayede nispeten tozsuz çay verebiliyor.
Bence, süzgeçli çay kapları kötü değil, iyi gibi gözüken berbat bir fikir.
Halbuki kendinden süzgeçli emektar demliğimiz, hele de porselen ise çok daha kolay temizlenir. Bir iki çalkalama yeterlidir, posa kalıntıları suyla hemencecik akıp gidiverir.
Demliklerdeki diğer eksiklik ise, saplarına başparmağı koyacak küçük bir çıkıntının yapılmaması. Özelikle dolu olan büyük demlikler elden kaydığından, sıkıca kavrayıp epeyce güç harcanması gerekiyor. Kısacası anlamsız yere yoruyor insanı. Oysa demlik sapında başparmağın yerleştirileceği küçük bir çıkıntı olsa, bu eziyet ortadan kalkacak, güç harcamaksızın rahatça tutup eğerek çay doldurmak mümkün hale gelecektir. Veya saplar yuvarlak kavisli değil de üst kısmı düz yapılabilir.
Bu yüzden kendi demliğimin sapına bir tür seramik yapıştırıcıyla parmak konacak çıkıntı yapmak zorunda kaldım.
Bir diğer eksiklik ise kapaklarda; düşmemesi için iç tarafa yapılan tek tırnak yeterli değil, tam karşısına daha küçük ikinci bir tırnak eklenmeli. Yukarıdan tutan tırnak, ağır porselen kapağın kaymasına engel olamadığından, özellikle bitime doğru daha fazla eğilen demlikten kurtularak düşüyor. Oysa ön tarafta küçük bir tırnak daha olsa düşmeyecektir. Ya da boşlukları çok az tutulmalı ve sıkıca oturmalı kapaklar.
Pat küt düşmesinden, düşmemesi için tutmaktan gına geldiği için kapağa ikinci bir tırnak daha eklemek zorunda kaldım.
Birkaç kez bakmama rağmen bunca zamandır çevrede eski tip demlik bulup alamadım. Sonunda canıma tak etti, çareyi internetten sipariş vermekte buldum. Birkaç gün içinde gelecek şişman demliğim. Bekliyorum…
Başkasından duymuştum; kahve fincanlarını evirip çevirerek inceliyor, hoşuna gitmiş, alacak. Müşterilerden biri yanaşıp “Onları almayın, fal bakamazsınız” deyince şaşırarak sese döndüğünde, uyaran, “Sapları ağız kenarlarından daha yüksek, fal için kapatamazsınız” diye sözünü tamamladığında ancak fark edebilmiş sapların uzunluğunu.
Belli ki baktığı fincanlar fal geleneği olmayan bir ülkeden ithal edilmiş. Onlar da kendi bakış açılarındaki işlevi öne çıkartıp sapı uzunca yaparak daha kolay tutulmasını amaçlamışlar. Bizde ise kimsenin aklından geçmeyecektir sapı yüksek böyle bir fincan üretmek. Bu yüzden çay demliklerimiz de bize özgüydü. Çünkü beklentilerimiz başkalarınınkinden farklıydı ama biz bu farkı unutmaya başladık.
Şişman demliklerimiz değerlidir. Bir de başparmak konulacak yer yapıldı mı, değmesin kimse çay keyfimize.
Estetik tabii ki önemli ama işlev çok daha önemlidir. Çünkü bunları resim veya heykel gibi seyredelim diye değil, kullanmak için alıyoruz. Daha önemlisi, işlev korunarak estetiğin de sağlanabileceğinin göz ardı edilmesidir. İkisinin bir arada olmaması için hiçbir sebep ve engel yok ki. Sadece bakışımızı yitirmekteyiz…
“Eskiden çayımız neden güzeldi”, “Bazı yerlerde içtiklerimiz neden böyle lezzetli” gibi sorulara yanıt aramıyor, sütlük kılıklı kaplarda uydurma süzgeçler içinde çay yapıyor, oturup kös kös içiyor, sonra da birbirimize bilmem nerede içtiğimiz çayı anlata anlata bitiremiyoruz.
Lezzet elimizin altında, sadece farkındalığı yitirdik.
Eyüp ŞEKER
03-05.10.2010
.