Memleket uçurulmakta, ben de lüzumsuz işlere dalayım bari.
Apple’dan uzak durma durumsalına son verdim ve de ilk gün koşa koşa giderek 4s alıp kullanmaya başladım.
Sanki daha bir keyiflendi yaşamım. Yanicime bu zamazingoyu epeyce sevdim.
Gidişata bakılırsa iPhone sayesinde, cep telefonumu kullanmamaktan kaynaklanan embesilvari hallerim yavaş yavaş ortadan kalkacak. Bu embesivari durumsallarım öyle acayip durumsallardı ki, ezberleyememek yüzünden kaç kere numaramı isteyenlere sorduğum olmuştur: “Bunun numarası nerede yazılıdır?”
Operatörün ‘Destek Hattı’nı aradığımda neler yaşandığından fazla söz etmeyeyim en iyisi. Telefona çıkan gençlerin büyük kısmı görüşmenin ardından intihar falan etmiştir sanırsam. Demem o ki, embesilvari durumsallarımla öyle böyle değil yani, acayip saç baş yolduruyorum.
Daha çok mp3 dinlemeye yarayan önceki telefonlarıma kıyasla 4s’yi sebepli sebepsiz kullanmaya çalışarak embesilvari hallerimden kurtulmakla kalmıyor, ‘Destek Hattı’ndaki gençleri de benden kurtarıyorum sanırsam.
Gerçi dizüstülerde görmeye başladık ama masaüstülerde ışıklı klavyeden umudu kestim çoktan, herhalde 10 yıl sonra falan satın alabileceğiz Türkçelerini. Aslında klavye konusunda pes ettim, artık etiket çözümleriyle dahi uğraşmıyorum.
Gözlerimdeki bozukluğun çok az olması yüzünden gözlük takma konusunda tam arada derede durumsallarındayım. Gözlüksüz gayet güzel idare edebiliyorum çoğunlukla, fakat okuma yazma veya el uğraşları durumsallarında kesinlikle takmam gerekiyor. İşte bu arada derede durumsalı klavyeyle yazarken de büyük mesele olup çıkıyor. Işıklı klavye en iyi çözüm benim için ama…
Apple kararlılıkla beyaz yaklaşımını sürdürürken Windows cephesindekilerin büyük çoğunluğu siyah takılmayı seviyor. Oysa bilgisayarların ilk yıllarında klavyeler krem, karakterler ise siyahtı. Siyah klavye salgını nasıl başladı ve neden böylesine yerleşti tam bilemiyorum. Muhtemelen estetik yaklaşım durumsalındandır. Siyah klavyelerdeki beyaz karakterler zor seçilirken, beyaz zemin üzerindeki siyah karakterler kolayca görülebiliyor. Ben de gözlüğe gereksinim duymadan girişebiliyorum klavyeye.
Piyasada tek tük bulunabilen beyaz klavyelerin karakterleri ise gri, yani yine zor seçilen cinsten… Belli ki yine estetik belirlemiş buradaki durumsalı da, kullanılabilirlik değil. Hal böyle olunca çıkartma yapıştırma yoluna gittim gitmesine de, her girişimim hüsranla sonuçlandı. Satılan çıkartmaların hepsi kağıt ve kısa sürede silinip gidiyor. Harcanan emeğe yazık oluyor.
Bir keresinde internette beyaz üzerine siyah harfli asetat çıkartmalar bulunca hemen üzerine atlayıp birkaç tane satın aldım. Büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağımdan haberim yoktu. Meğer beyaz zeminli değil saydammış çıkartmalar. Hadi bu sefer hepsinin altına düz beyaz kağıt çıkartma yapıştırdım teker teker, üzerine de saydam zeminli siyah karakterleri yapıştırdım. Kısacası tam anlamıyla canım çıktı. Gerçi uğraştığıma değmiş gibiydi ama kaderin ördüğü ağlardan haberim yoktu “Değdi ya… Nihayet istediğim gibi beyaz zeminli siyah kalın harfli klavyem oldu, gözlüksüz kullanabileceğim artık…” uçuşmalarını yaşarken.
Acımasız gerçekle yüzleşmem için çok geçmedi, karaktersizlik yaparak birer birer soyulmaya başladı benim kalın siyah karakterlerim. Lanet olsun deyip hepsini söktüm attım. Ev klavyeyle doldu ve de aralarından seçtiğim ince yazılı siyahla, soluk gri karakterli beyaz klavyelerimi kullanıyorum güzel güzel ve de yanlış tuşlara bastıkça “Gözlüğünü taksana salak…” diye girişiyorum kendime.
Girişimci ruhlar şeffaf siyah çıkartmaları yaparken karakterleri ters biçimde yapışkanlı alt yüzeye basmayı akıl edememişler. Siyah karakterli saydam çıkartma fikri zaten baştan yanlış, zira zeminin beyaz olması da, eski karakterlerin kalıntılarının kalmaması da şart hatasız seçilebilmeleri için.
Be sivri zekalı girişimci ruhlar, neden iki günde soyulup gideceğini akıl edemediniz de alt tarafına ters biçimde basmadınız karakterleri? Asetat iyi fikir, kağıtlar gibi dayanıksız değil. İyi de neden karakterleri yapışkanlı yüzeye bastıktan sonra beyaza boyamadınız zemini. Böylece çok dayanıklı siyah karakterli beyaz çıkartmaları sürebilirdiniz piyasaya ve de her yüzeye yapıştırılabilirlerdi. Alanın başına bela olan bu sivri zekalılık ürünü saydam çıkartmaları üretmekle ne kazandınız, koskoca bir hiç. Büyük ihtimalle çoğu iade edildiğinden çuvalla zarar etmişsinizdir.
Aman ya.
Nuh Nebi’den kalma yumurta pişiricim tamamen havlu atınca alışveriş sitelerindeki yumurta pişiricilerine göz atmaya başladım.
En pahalısından ucuzuna hepsi eski tas eski hamam, hiçbiri elektronik kademeli ısıtma sistemini akıl edememiş gibi gözüküyor. Haalaa yumurta deliniyor pişirmeden önce. Hiçbiri yumurtayı 30-40 saniye ısıttıktan sonra bir süreliğine kapanıp beklemeye geçmeyi, sonrasında da pişirmeyi tamamlamayı akıl edememiş. Oysa kısa süreli ısıtma yöntemiyle pişirilen yumurta kesinlikle çatlamıyor. Aslında aynı ısıtma sistemi mikrodalga fırınlara da uygulanabilir ve farklı yemekler için farklı kademeli ısıtma programları konulabilir. Örneğin, fasulye ve bezelye için 40-50 saniye çalışıp bir süre bekler, 1 dakika daha çalışıp bir müddet daha kapanır, ardından nihai 1-2 dakikalık çalışmaya geçer, falan.
TIR’larda, kamyonlarda frenleme sisteminden elektrik elde ediliyor, neden metro trenlerinde aynı sistem uygulanmıyor? İstasyona girerken yapılan frenle aküler şarj edilir, bu elektrik iç aydınlatmada kullanılmakla kalmaz, istasyondaki bekleme süresinde şebekeye de aktarılabilir. Bir trendeki tekerlek sayısı göz önüne getirildiğinde azımsanmayacak bir enerjinin ortaya çıkacağı açık.
Dalgıç paletlerinde kapakçıklı sistem muhtemelen akıl edilmiştir. Denendi de işe yaramadı mı, gel de merak etme. Basit bir mekanizma aslında, palet çekilirken açılan kapakçıklar suyun akışına izin vererek direnci düşürüp harcanan gücü azaltır, iterken ise kapanarak dalgıcın ilerlemesini sağlar.
Sanki çok yararlı, akılcı ve de müthiş kullanışlı sistem de, biz de geçmeye başladık yavaş yavaş AM’li, PM’li Coni saat sistemine. 21:30, 11:00 demek bayağı geliyor olmalı ki, TV tanıtımları, akşam 9:30, sabah 11:00 diye yapılıyor gittikçe yaygınlaşarak. Yakında metrik sistem de terk edilir, inçli, podlu, pulslu ölçümlere geçilir sanırsam.
Aylardır porselen cezvenin peşindeyim. Bir yerlerde görmüştüm ama tükendiğinden alamamıştım. Nihayet geçen hafta stoklara girdi, hemen satın aldım. Müthiş lezzetli kahve yapılıyor. İnanılmaz.
Kesinlikle öneririm ama demedi demeyin; kahve köpürmeye başladığında hemen ocaktan alınmazsa taşıyor, bilesiniz. Alışkın olduğumuz metal cezveler gibi çabuk soğumayıp sıcaklığını daha uzun muhafaza ettiğinden, ocaktan alındıktan sonra da kabarmayı sürdüren kahveyi taşırabiliyor.
Başka nerelerde olduğunu bilemiyorum, ben zuccaciyeburada.com’dan aldım.
Çorba yapmak ne kadar basitmiş meğer. Elde ne malzeme varsa oturup çorba yapıyorum. Hiç berbat bir sonuçla da karşılaşmadım. Hele de mercimek çorbası enfes oluyor. Eski plastik uçluyu sıcak ortamlarda kullanmak istemediğimden, Braun’un çelik uçlu el blendırını aldım. Özel yapısı sayesinde karıştırırken taşırıp sıçratmıyor, müthiş bir şey. Çok etkili doğrayıcı tasarımı var, alet çalışırken insanın elini tencereye doğru çekiyor. Başka markalarda da aynı sistem var mı bilemesem de, bunu şiddetle öneririm.
Bir kaşık zeytinyağını, bir iki kaşık soğanı, bir iki diş sarımsağı, 200 gr kadar kırmızı mercimeği tencereye koy, orta boy bir patatesle bir de domates doğra veya biraz domates suyu ya da rendesi, 2 adet etsuyu tableti, 3-4 bardak da su ilave edip 40 dakika kadar pişir. Al blendırı hoşafını çıkar, ekle pul biberi, karabiberi, tuzu ve bir miktar daha suyu, pişir birkaç dakika daha.
İşin tereyağlı, salçalı, bayat ekmek kısmıyla uğraşamam diyenlerdensen, doldur kaseye indir mideye. Daha kim alır hazır çorbayı.
Bir iki kere de kabak çorbası yaptım. Sonuç gayet iyiydi. Dolmadan kalan kabak içleri buzlukta duruyordu. Soğan, sarımsak, etsuyu, patates, domates falan, attım tencereye, yumuşayıncaya kadar haşlayıp blendırla giriştikten sonra bir çay bardağı bulgur, biber, tuz, bir miktar da nane ilave edip bir süre daha pişirdim. Enfes oldu.
Aynı çorbayı bir miktar beyaz lahana parçası ilave ederek yaptım bir keresinde, yine güzel oldu.
Yanicime, çorba dünyanın en basit en doyurucu yemeği. Yeter ki el altında etsuyu tableti olsun.
İşte böyleyken böyledir, durumsallarım bunlardır.