Nasıl mı ortaya çıktı bu durumsal? Tabii ki internete alışamayan firmaların yarattığı sorunsalların durumsalından.
Açayım:
Benim kuşbeyinli çiğ mısıra bayılıyor. Gördüğü anda gözleri hipnotize olmuşçasına kocaman açılıyor, dilini şaklatmaya başlayıp bacakları üzerinde yaylanıyor. İşte bu durumsal yüzünden, kışın da sevdiğinden mahrum kalmasın diye yazdan atıyorum buzluğa, birkaç haftada bir çıkartıp buzunu çözüyor, biraz da kuruttuktan sonra veriyorum Tutsak’a. Her koçanı 2’ye 3’e böldüğüm bir poşet mısırın sonu gelince “Çıkmış mıdır...” merakıyla bakınırken gördüm tatlı mısır’ı.
Tanıtımı yalnızca ‘Tatlı Mısır’dan ibaretti ama fotoğrafı vardı ve ambalajın üzerinde ‘3 adet yenmeye hazır tatlı mısır’ yazılıydı. Daha ne isterim hemen atladım üzerine.
İlk kez görüyordum böylesine tatlı mısırı. Hemen birine yumuldum, fakat sarmadı. İnanılmaz tatlı ve alıştığımız damak tadına pek uygun değildi. Kalanı kuşbeyinliye... Onun da pek sevdiği söylenemez...
Sanal markette arayışlara devam ederken bir başka mısır daha çıktı karşıma. Sadece ‘3 adet Mısır’ yazılı, fotoğraf falan yok... Alalım bakalım, belki tatlı değildir dedik.
Gelen mikrodalgada pişirmelik mısırdı iyi mi ve ‘3 adet’ tanımlamasında kastedilen koçan değil zarfmış meğer. Sunumunda ne mikrodalgada pişirmeye dair bir ifade vardı ne de patlatmalık mısır olduğuna dair…
“E ne etçem ben bunu, mikrodalga fırınım mı var? Ürün iadesi ancak mağazalarda yapılabiliyor, kapıda yok” halleriyle kafamı duvarlara vurmayayım da ne edeyim. Nur topu gibi bir sorunsalım oluvermişti.
Aslında ne zamandır aklımın bir köşeciğine takıladurudu zaten, “Mikrodalga fırın alsam mı?” demelere başladım. “Alıp da ne etçem, neyime yarıyecek! Yemek mi pişermiş o şeytan icadında, tamamen artistik hareketler bu işler...” halleriyle burun kıvırmayı sürdürürken alışveriş sitelerine şöyle bir bakıneyim dedim. Yorumlara göz atarken işin ‘Yemek ısıtma...’ faslıyla karşılaşınca jeton nihayet düşüverdi.
Konunun hep göz ardı ettiğim yönü buydu işte, kahvaltıda börek, yemekte pilav falan ısıtsam yeter deyip hangisini alayım arayışına giriştim.
Daha önce internetten fırın almış, sonrasında yolum denk düştüğünde mağazaya sorunca çok bariz farkla karşılaşmıştım. Bu durumsalı bu kez kesinleştirmek istediğimden üşenmeyip mağazasına gidip sordum, altıda bire yakın farkla daha düşüktü fiyat. Böylece, en azından 2 yerli firmanın mağazalarındaki fiyatların internetten daha uygun olabileceğini kesinleştirdim. Bilemiyorum, belki de markalar kendi sitelerinde açıklarından daha düşük fiyata izin vermiyorlardır internette. Neyse.
Ve böylece, bir nal bile değil, bir mıh yüzünden at sahibi oldum tam anlamıyla ve de bir paket patlatmalık mısır yüzünden mikrodalga fırın satın aldım.
Şu an ne mi düşünüyorum? Bir tabak yemek ya da süt ısıtırken “Ben nasıl ihmal etmişim, neden yıllar önce almamışım bu mereti” deyip duruyorum. Eskiden koca tencereyi ısıtır sonra da kaldırırdım. Malum, bunun en olumsuz yanı, tencerede kalanın daha kısa sürede bozulması. Yanicime, en başta bu bakımdan gayet faideli bir şeytan icadı bu alet. Henüz herhangi bir yemek pişirmesem de ısıtma fasılları bile memnuniyetimi katlamaya yetti. Özellikle bir başına yaşayan, vakti de kısıtlı olanlar için olmazsa olmaz bir şey mikrodalga fırın. Kendi tabağında 2 dakikada yemek, kasesinde 3-4 dakikada süt ısıtmak müthiş bir kolaylık. Neyse.
Bilenler bilir, bu düşük fiyat durumsalı market etiketli ürünlerde de vardır ve üretici markadan daha ucuzdur böylesi ürünler. Anlaşmalar ve vergi durumsalı nedeniyle ortaya çıkan bir durumsal herhalde. Sanal alışveriş çıktı düşük fiyatlı market etiketli ürünlerden sebeplenemez olduk. Mağazada olsa etiketini okuyup üreticiyi falan görme ve market etiketliyi tercih etme imkanımız vardı, internetin şu anki hali ne yazık ki buna izin vermiyor. Bu yüzden neyle karşılaşacağını bilemeyip uzak duruyorsun. Bu noktada fotoğraf da yetmiyor detay gerekiyor.
Bir ara ufak tefek tamiratlar için yapıştırıcıya ihtiyacım vardı, sanal marketi inceliyorum. ‘Yapıştırıcı bant’ı görünce attım sepete. Geldi, plastik ambalaj içinde 1 cm genişliğinde, 1 m boyunda, ince, katlanmış beyaz bir bant. Açtım, herhangi bir yapışkan özelliği yok, kurdele gibi bir şey. Ambalajın üzerinde ‘EVS Tekstil, www.favore.com.tr’ dışında, ‘Çocuklardan uzak tutunuz’ Rusça dahil 5 dilde daha yazılı. Bunun dışında hiçbir yazı yok. Barkod etiketinde ise ‘Pratik Parça Yapıştırıcı’ yazısı var. Ne ürünün özelliği, ne nerede kullanıldığı, ne ne işe yaradığı, ne nasıl kullanılacağı var… İçeride duruyor ve ben halen daha bu tuhaf bandın ne işe yaradığını bilmiyorum. Paket üzerinde yazılı o ‘bilmem ne tekstil’i internetten aradım, hiçbir şey çıkmadı karşıma. www.favore.com.tr adresi ise ‘under construction’ hallerinde takılıyor.
Neyin nesidir, ne işe yarar bilmiyorum. İnternet marketteki tanıtımında da hiçbir şey yazılı değildi, fotoğraf falan da yoktu. “Yapıştırıcı değil mi, bir işe yarıyordur işte” aldırmazlığıyla almıştım. Biraz şeyi andırıyor, sunta kenarlarını kaplamakta kullanılan, ütüyle yapıştırılan mobilya bantlarını… Sanırım dikiş nakış işlerinde kullanılan ve aşina olanların satın aldığı bir şeydir.
Aslında şu anki internet marketler tamamen aşinalık üzerine yapılandırılmış durumda. Bir tanesi yine iyi, fotoğraflara çok daha fazla yer veriyor, daha az yaygın olan diğerinde neredeyse hiçbir şey yok. En son, markası dışında sadece ‘Domates’ yazılı olan bir ürün satın aldım, domates suyu çıktı, salça da olabilirdi, püre de. Artık şansına kalmış. Oysa ben ‘Rende Domates’ arayışındaydım.
Öyle içerikmiş, etiket detayıymış, zor buluruz. Bakalım artık, çıkmadık candan umut kesilmezmiş, belki bir gün mağazadan alışveriş edercesine görürüz ürünleri, tabii ömrümüz vefa ederse.
Yanisi şu ki, internete alışamayan firmaların durumsallarının çok fazla sorunsalı var.
Bir diğer önemli eksiklik, daha farklı sorunsallar yaratıyor. Bu durumsal, yeterli bilgi olmasına rağmen ortaya çıkıyor:
Açayım; kuşbeyinliye yem falan aldığım sitede bakınıyorum, kumlu tünekleri görünce bizimkine de alayım dedim. Dişlerini tırnaklarını biler, burnuma daha kolay delik açar garip, fena mı... Arada tutar böyle duygusallaşmalarımın yol verdiği acımalarım. Neyse.
Kumlu tüneklerin 3-4 boyu var, hepsinin boyu çapı falan açık seçik yazılmış. Benimkisi büyük boy kuşbeyinli sınıfına girdiğinden, doğrudan en büyük boya yöneldim ama daha küçüklerin ölçülerini dikkatli şekilde okudum öğrendim. Sorun yoktu yani. Geçmiş gün, boyu 30 cm, çapı 5-6 cm falan olan en büyük boyda karar kıldım. Ve siparişler geldi, koliyi açtım, öylece kalakaldım. Tek yapabildiğim “Oha, bu ne...” demekti.
Kuşbeyinlinin o zamanki kafesi 50*50*60 cm civarında, gelen kumlu tünek kolum kadar, birkaç kg ağırlığında devasa bir kütük. Takıldığında yerinden kurtulup düşse kafesi parçalar meret. Yerleştirmeye kalksam kıpırdayacak yeri kalmaz kuşbeyinlinin. Zaten kafese takmam mümkün değil, o dakka iyice kafayı yer Tutsak.
Verdik kargoya çuvalla parayı, gönderdik geri.
Şimdi burada tanıtım açısından eksiklik ve kusur yok, her şey tamam gözüküyor. Satın alan da bütün bunları görüp kararını veriyor. O zaman sorun nereden çıkıyor?
Galiba şuradan: Yeterince bilgi olsa dahi insan kafasında gereğince canlandıramadığından kaynaklanıyor bu sorunsal. Ürünün fotoğrafı tek başına değil de kıyaslanabileceği bildik bir nesneyle birlikte veya yemlikleri tünekleri yerleştirilmiş bir kafese takılıyken çekilecek olsa, bu durumsal ortadan kalkacaktır sanırım.
Hani bazı ürünlerin fotoğrafları metal parayla ya da sigara paketiyle birlikte çekilir ya, o mantıktan söz ediyorum.
Aslında bundan daha devasasıyla karşılaştım. Tutsak’a üstü açılabilen daha büyük bir kafes alayım diyordum ne zamandır. Sonunda karar verip incelemeye başladım kafesleri. Öyle bir tanesini gözüme kestirdim ki, kafes değil dubleks villa mübarek. Fiyatı da dubleks, hatta tripleks. İyice inceledim ölçülerini özelliklerini, yetinmeyip müşterisi olduğum siteyi aradım “Bu çok mu büyüktür, başıma bela olur mu?” diye sorgu sual eyledim.
Ve sonunda “3 günlük dünya, kuşbeyinli rahat etsin bari” dedim çatır çatır girdim rakamları, beklemeye koyuldum siparişi.
Bir de ne göreyim, gelen kapı kadar devasa bir kolidir. Sıkı internet alışverişçisi olduğumdan kargo personeliyle de fazlasıyla tanışıklığımız oluştu, merakla sordular “Abi bu ne?”.
“Kuş kafesi...” dediğimde öyle tuhaf bakışlarla karşılaştım ki, “Galiba başım belada” demek durumunda kaldım. Abarttığım sanılmasın, resmen paketlenmiş kapıya benziyor.
Neyse, açıp monte etmeye başladım kafesi. Ortaya dubleks villa gibi bir şey çıktı.
Tutsak’ı geçirdik içine, ilk birkaç gün altta kalan yem ve su kaplarına bile gitmedi. Epeyce panikledim, birkaç kez veterineri aradım. Neyse, alıştı ve şimdilerde ondan mutlusu yok. Öyle olumlu değişikliklere sebep oldu ki yeni kafes, başlı başına yazı konusu, oraya girmeyelim şimdi.
Bunu anlatmadan geçemem; “Salak yine tünekten düştü” dediğim halleri bu kafeste acayip sonuçlar doğurdu. Gecenin bir vakti ‘Gümbüüür’ diye bir ses duyduğumda mevzuu bilmeme rağmen “Salak yine düştü” diyerek irkilmeden edemiyorum. Ne yapsın garibim, eskisinde 1 karış yerden aşağı atıyordu kendini, bunda yaklaşık 1 metreden taban ızgarasını gümbürdetiyor. Son günlerde alt tüneklerde uyuma denemesi yaptı bir iki kez ama sanırım alt dallarda uyumak genlerinde kayıtlı olmadığından pek huzur bulamadı, yine en üstte uyuyor.
Şimdilerde epey alıştı, ilk günlerde dakikalarca sağdan soldan aşağı bakıyor, bir türlü inecek yere karar veremiyor, artık açlık susuzluk daha fazla katlanmasına izin vermediğinden olacak gözüne kestirdiği taraftan aşağıya inmeye başlıyordu. Öylesine temkinli öylesine yavaş iniyordu ki, izlerken ben bile sıkılıyordum.
Profilden benziyordu bana, huyu da mı benziyor yoksa, bu kuşbeyinlide de yükseklik korkusu mu var demeye başladım. Haniyse inanacağım yani… Yükseklik korkusu olan bir kuşbeyinli, düşünmesi bile müthiş gırgır. Neyse.
Sonuçta, “Ne iyi ettim kafesi almakla, buna neden daha önce karar vermedim” diyorum şimdilerde. Para durumsalları gibi pek çok neden vardı gerçi ama yine de epeyce geciktiğim açık.
Bunu neden mi örnek verdim? Şundan: Bu kafesi mağazada veya internet sitesinde, kafes kuruluyken yanında duran bir insanla çekilmiş fotoğrafını görsem, hayatta almazdım.
Yeterince bilgi olsa dahi, insan, kafasında net bir resim oluşturamıyor ve sonuçta hatalı veya yanıltıcı yargılarla hareket edilebiliyor.