HARAM
Deniz SOM
HİSSELİK kıssayı Ömer Gemici göndermiş.
Bursa’nın Osmanlı’ya başkent olduğu yıllarda bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, günümüzdeki adı “Arap Şükrü” olan semtte bir çeşme yaptırmış ve kitabesine de “Her kula helal, Müslüman’a haram” yazdırmış.
“Bu nasıl fitnedir” diye ortalık birbirine girmiş; adamı yakalayıp kadının huzuruna çıkarmışlar. Adam, “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır” dedikçe kadı kızmış, “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş, “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam, “Bir tek sultana derim” diye cevap verince, ortalık yine karışmış.
Söz sultana gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş... Sultan da sinirlenmiş ama bir yandan o da meraklanırmış, “Hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helal, Müslüman’a haram yazarsın” diye. Adam, başı önünde “Delilim vardır, lakin ispat ister” diyerek talebini dile getirmiş: “Sultanım, bir sinagogdan rastgele bir hahamı izahsız tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın, ne olacak.”
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Din adamımıza biz kefiliz” diyerek sultana hediyeler sunmuşlar.
Adam, “Aynı işi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız sultanım” demiş. Azınlıklar, başlarında Hıristiyanlar papaza da sahip çıkmışlar; haftasına serbest bırakılmış.
Sultan, “Bitti mi” diye sormuş, adam “Son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır” demiş. Adamın isteği üzerine Bursa’nın en sevilen imamı, Ulu Cami imamını cuma hutbesinin ortasında yaka paça alıp götürmüşler. Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “Ne oluyor, hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” bile dememiş. Geçmiş bir hafta, imamı soran çıkmamış. Yerine cahil bir imam tayin edilmiş, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan cinsten biri. Fakat ahali halinden memnun, derdest edilen imam için “Biz de onu adam bilmiştik; kim bilir ne halt etti de tevkif edildi” dedikodusu başlamış.
Sultan, kadı ve adam izliyorlarmış olup bitenleri. Sonunda sultan çeşmeyi yaptırana “Eee, ne olacak şimdi” diye sormuş. Adam, “İmamı bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helallik almak lazımdır” demiş. Sultan “Haklısın” deyince, adam “İrade buyurunuz, böyle Müslümanlara su helal edilir mi” diye sormuş. Sultan acı acı gülmüş: “Hava bile haram, hava bile!”
http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=ba21b45501918e36ebdd5cd246ededbd&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c1508.html
Cumhuriyet
/*/*/*/*/*/*/*/*/*/*/*/*/*/
FİLİSTİNLİ ÇOCUK, TBMM İÇİN KÜRT ÇOCUĞUNDAN DAHA DEĞERLİ
Meral TAMER
Yer: Bir zamanlar Doğu’nun Paris’i diye anılan Gaziantep. Tarih: 21 ağustos 2009, yani 2 hafta öncesi.
Gaziantep Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, Şahinbey ilçesindeki 9 eve yaptığı baskın sonucunda 7 çocuk, 16 ağustosta polis otobüsüne taş attıkları gerekçesiyle tutuklanıyor.
Yer: Diyarbakır.
İnsanı çileden çıkaran olay: 13 yaşındaki bir çocuğu neşterle öldüren 15 yaşındaki bir başka çocuk, iyi hali ve cezai algılama yaşına erişmediği için cezada indirimle 8 seneye mahkûm ediliyor. Buna karşılık polise taş attığı bile tartışmalı olan, gizli tanık ifadesiyle yargılanan bir çocuk için 26.5 yıl hapis isteniyor ve indirimler sonucu çocuk, polise taş atmaktan 17 yıl ceza alıyor!
Dün de yazdım. Çocuklar İçin Adalet İstiyoruz girişiminin 1 Eylül Dünya Barış Günü düzenlediği “Barışın Adı Çocuk” toplantısında, tutuklu çocukların aileleri anlattı bunları.
Filistinli çocuğa var...
Toplantıda çocuğu yargılanan Diyarbakırlı bir baba, panelde konuşmacı olan milletvekiline, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Filistinli çocuklara gösterilen ilgiyi, bizim çocuklarımızdan neden esirgiyorsunuz?” diye okkalı bir soru sordu. Ve Van’da gazeteci bir babanın anlattıkları, beni iyice koparttı:
Oğlu Vanspor’da kaleci. Şimdi yaşı 16, boyu 1.90 cm. Hapse girdiğinde 14 yaşındaymış. Başbakan’ın Van’a gelişinde olaylar olmuş, 1 kişi ölmüş. Zaten o olayların haberlerini de baba yazmış. Oğlu antrenmandan eve dönerken fanilası terli. Polis bir köşe başında çeviriyor, terli halini görüp birkaç soru soruyor, sonra da fotoğrafını çekip bırakıyor.
Ertesi gün okulda dersteyken, polisler çocuğu almaya geliyor, ama müdür, “Milli Eğitim’in kesin talimatı var,” diyerek çocuğu vermiyor. Polis okul çıkışında bekleyip çocuğu alıyor. Babanın 6 saat sonra haberi oluyor. Çocuk tutuklu; örgüte yardım etmekten 20 küsur yıl hapsi isteniyor!
3 yaşında da hapiste
Meslektaşım olan baba, oğlunun 3 yaşındayken de hapse girdiğini anlattığında, isyan bayrağını çekmemek için kendimi zor tutuyorum. 1996’da yine gazetecilik yaparken, cezaevinde bulanan birisine avukat aradığı için hapse atılıyor. Aynı tarihte eşini de cezaevinde bulunan birinin yakınıyla telefonda samimi konuştu diye içeri alıyorlar. O tarihte 3 yaşında olan bizim kaleci oğlan ve 11 aylık kardeşi de onlarla birlikte cezaevine giriyor. Çünkü bebek süt emiyor; abi kardeşten ayrı kalamıyor. Ailecek 3 ay cezaevinde kalıyorlar.
Aradan 13 yıl geçmiş; değişen bir şey yok; hatta daha da beteri var. Bugün Türkiye’de 3 bini aşkın Kürt çocuk, 2006’da değiştirilen Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, yetişkinlerle aynı koşullarda gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, yargılanıyor, hapsediliyor, akıl almaz cezalar alıyor.
Üstelik bu çocukların yarıdan çoğu polise taş bile atmamış. Dosyalara bakıldığında, çocuklar hakkındaki davaların, kolluk kuvvetlerinin ifadelerine dayandığını görüyoruz. Çocukları tutuklayan polis ya da askerler, çocuğun vücut hareketlerinden, elindeki tozdan, fanilasındaki terden ya da kalbinin hızlı atmasından yola çıkarak, çocukların yasadışı eylemlere katıldığı sonucuna varabiliyor!
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1135378&AuthorID=55&Date=04.09.2009&b=Filistinli cocuk, TBMM icin Kurt cocugundan daha degerli&a=Meral Tamer&ver=16
Milliyet
.