TAMAMEN KÖŞECİLİKTENDİR AYAMAMAK

HARBİ

Semih POROY





http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=94ca282ba69fb1450ae51b93ae6d4cdf&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c1513.html
Cumhuriyet



AYAMAMA'YA BAKIP AYAMAYANLAR


Mustafa BALBAY


Sel felaketi, Silivri yerleşkesindeki günlük yaşamı da davayı da doğrudan etkiledi. Uzun, sıcak yaz günlerinde beton havalandırmayı arada sulamak gerekiyordu.

Ağustos ayı başında İstanbul sıcaktan kavrulurken Karadeniz illerindeki ve Uzak Asya’daki sel felaketleri beni çok etkilemişti. 20 Ağustos Perşembe günü bu sütunlardaki başlık şuydu:
İnsan doğaya aittir!

Yazıya çok sevdiğim bir sözle girmiştim:
Tanrı affeder ama, doğa affetmez!

Bartın’dan Giresun’a sel felaketlerinin doğaya müdahalenin sonucu olduğunu vurgulayıp, deprem için kullanılan sözden esinlenerek şu tanımı üretmiştim:
Sel, felaket getirmez, önüne konanı götürür.

Gerçekten öyle olmuştu. Karadeniz sahil yolunun derelerin doğal akışını engelleyen bölümleri yok olmuştu. Çin’de, Hindistan’da da su yollarının kıyısına yapılan koca binalar, sel sularıyla birlikte kartondan yapılmışçasına çöküvermişti.

Küreselleşme olgusunun doğaya saygısızlığına dikkat çekip yazıyı da şöyle noktalamıştım:
Sözü insandan doğaya bağlamak gerekirse, insanoğlu küreselleşirken...

Küre selleşiyor!

***

Sel felaketi haberlerini izlerken o yazıyı burada kurduğum mini arşivden çıkarıp tekrar okudum. Yazı aramızda kendi kendime söylendim:
“Balbay’cığım bakıyorum gündemi burada da yakından takip ediyorsun... Hani neredeyse önceden bilgi almışsın diyeceğim!”

Aslında o yazıda da sözünü ettiğim gibi önceden bilgi almayı gerektirecek bir durum yok.
Dere yatağına bina yaparsan ne olur?

Adı üstünde, derenin yatağı... Elbette affetmez.

Felaket için sık kullanılan tanımlardan biri şu oldu:
Görülmemiş!

Hiç de gerçekçi değil. İçimizde, dışımızda, dünyanın her yerinde su yollarının doğasını bozan her insan müdahalesine doğa karşılığını vermiştir. Sorun yağışın azlığı çokluğu değil ki, doğanın dengesi.

Yıllar önce ilk hava kirliliği sorunları başladığında başkent Ankara’nın kimi ileri gelenleri şu yorumu yapmıştı:
“Ne demek hava kirliliği? Hava çamaşır mı ki kirlensin!”

O günlerden bugünlere geldik.

Kentler nasıl büyüyor?

Önce dış semtlerin dışına, tarlaların ortasına dev bloklar dikiliyor. Çevredeki tarlalar bir günde arsa değerine çıkıyor. Nüfus binleri bulunca altyapı çalışması başlıyor!

Biz büyüme ile gelişmeyi karıştırıyoruz.

Kentlerimiz gelişmiyor, büyüyor!

Ne şekilde büyüyor?

Hormonlu sebze gibi...

***

Televizyonlardaki, gazetelerdeki haber selinin arasında içinde bulunduğumuz gerçekleri çok iyi özetleyen ayrıntılar vardı.

Çatalca’da bütün evleri su içinde yüzen bir sokağın adı şuydu:
Dere Sokak!

Görülmemiş felaket işte böyle gelir.

Felakette yaşamını yitirenlerin cenaze törenleri yapılıyor, çoğu Anadolu kentlerinde.
Göçün bir başka fotoğrafı.

Ayamama Deresi zaten her şeyi söylüyor:
“Benim yatağıma ve adıma bakıp hâlâ ayamama sorunu yaşıyorsanız, nasıl ayacaksınız, anlamadım ki...”

Selin mezarları da alıp götürmesi bir başka acı tablo idi:
Ölüler de öldü...

Felaketten en çok etkilenen yolun sadece adını anımsatalım yorumunu siz yapın:
Basın Ekspres...

Eskiden sorunun temelinde şu vardı:
Kaçak yapılaşma.

Bu sorun çözüldü. Bu binaların “kaçak” değil de “izinli” yani “yasal” olarak inşa edilmesinin önü açıldı.

Kaçak gecekonduların yerini, yasal betonkondular aldı...

Geldik bugüne...

Bir ikilemle noktayı koyalım:
Acaba dereleri mi ıslah etmeli, dereleri ıslah etme düşüncesini mi ıslah etmeli!


ankcum@cumhuriyet.com.tr

http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=94ca282ba69fb1450ae51b93ae6d4cdf&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c0122.html
Cumhuriyet



ÇİZGİLİK

Kâmil MASARACI




kamilmasaraci@gmail.com
http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=94ca282ba69fb1450ae51b93ae6d4cdf&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c1515.html
Cumhuriyet


.