FLAŞ FLAŞ FLAŞ, YÜCE SGK CAAANIM PARACIKLARIMI BAĞIŞLADI



Yüce SGK’nın caaanım paracıklarımı bağışladığı müjdesini bildiren mektup önceki hafta sonu elime geçtiğinde bende bir sevinç bir sevinç, sormayın gitsin.

Nasıl sevinmeyeyim, Lear jetimin hayali geri geldi, boru mu…

Açtık banka hesabını, caaaanım paracıklarımdan eser yok. Bre Yüce Banka ne edersin, neden caaanım paracıklarımı benden esirgersin! Etme eyleme, Lear jetimin hayallerini telef etme, esirgeyip bağışla  caanım paracıklarımı.

Bekle ki bahşedecek Yüce Banka. Günler geçiyor Yüce Bankada tık yok.

Sonunda önceki gün kavuştum caaaaanım paracıklarıma… 

Kuruluverdim hemen Lear jetimin hayalinin karşısına.

Keyifler keka…


NOT: Yüce Banka hiç ama hiç anlayamadığım bir uygulaman var, bunun mantığını açıklamanı ne kadar çok istediğimi bilemezsin.

Web Şubende Parola’yı normal klavyeyle girerken, Şifre Anahtarı’nın ürettiği tek kullanımlık şifreyi Sanal Klavyeyle girmekteki mantığı benim aklım havsalam almıyor.

Malum, harf ve rakamlardan oluşan Parola’yı biz belirliyor ve belirli sürelerde değiştiriyoruz. İşte bu şifreyi normal klavyeyle giriyoruz, beynimizde bir şeyler dıızzzt bıııızztt ederken.

Şifre Anahtarı ise tek kullanımlık şifre üretiyor ve bunu da Sanal Klavyeyle giriyoruz. Kullandıktan sonra hekırları bizzat kendim arayıp bildirsem bile bir haltlarına yaramayacak bu tek kullanımlık şifreyi, beynimizde yine bir şeyler dıızzzt bıııızztt ederken Sanal Klavyeyle giriyoruz.

Her seferinde beynimizde bir şeyleri dıızzzt bıııızztt ettiren bu absürt durumun izahı nedir acep Yüce Banka?


                 Eyüp Şeker







‘SON GEDSHÖ’ SAYESİNDE ‘MAD MAX’ SERİSİNİN SONUNCUSU İSTANBUL’DA ÇEKİLECEK


Gördüğümde gözlerimden yaşlar boşandı,
gülmekten…

Nasıl gülmeyeyim!
Her yeri, dört bir yanı kasıp kavuran
HES’ler, GEDSHÖ’ler gemi azıya almış çılgınca ilerlerken,
şanlı canlı ateşli törende
yağdırılan birbirinden müthiş müjdeler arasında
“…kültür varlıklarımızı muhafaza etmek adına bu büyük adımlarımızı atıyoruz” 
müjdesi…

Nasıl gelmesin gözlerimden yaşlar...
HES’ler, GEDSHÖ’ler, gömülenler, betonlananlar, yerle bir edilenler...
Ve çevrecinin daniskasının çılgın projesi ‘Kanal İstanbul’.

Bu
‘Çılgın Proje’
öylesine büyük çılgınlık ki,
öylesine dehşet verici sonuçlar doğuracaktır ki,
Marmara’da 2 hatta 10 tane palmiye kılıklı ada bile bundan daha az zarar verir.

Bu
‘Çılgın Proje’
öylesine akıl dışı bir proje ki,
40-50 milyonluk İstanbul’a doğru çılgınca bir koşu başlatacak,
neyle besleneceği, suyunun nereden bulunacağı, nasıl soluklanacağı büyük muamma haline gelirken,
battıkça batacak, tam bir kaos ve dehşet yöresine dönüşecektir.

Ve
kesinlikle
‘Mad Max’ serisinin sonuncusu ve devam bölümleri İstanbul’da çekilecektir.


Eyüp Şeker



GERÇEĞİ HERKES BİLİR AMA YANDAŞI BESLEMEK HEP AĞIR BASAR İLERİ DEMOKRASİDE



Kentlerimizin hele de bu kentin asla reddedilemeyecek bir gerçeği vardır: Her ne yapılırsa yapılsın, nasıl gelişirse gelişsin, yağmura ve oksijene ihtiyacı her geçen gün artarak kendisini dayatacaktır. Bu yüzden var olan ormanlarını korumak kaçınılmazdır ama çok daha fazlasının gerektiği unutulmadan.

Hastalıklı siyasi bakışların terk edilmesi ve yepyeni bir şehircilik anlayışının hızla yapılandırılması çok büyük bir zorunluluktur.

Betonla kaplanmış kentlerin hızla yeşillendirilerek toprakla buluşturulması gerekiyor. İşin acı yanı, yalnızca bilimciler değil siyasiler de farkında bu reddedilmez gerçeğin ama siyasi ve rantsal çıkarlar uğruna doğayı, kentleri, geleceği yok edecek kararları gözünü kırpmadan verebilmektedirler.

Hele de İstanbul…

Her aşırı doğa olayında kente inen büyük darbeler bu reddedilmez gerçekleri suratlara çarptığında hatırlanıp ortaya dökülür yanlışlar, uzun uzun anlatılır yapılması gerekenler ve atılır bunlarla ilgili nutuklar fakat iki gün geçmeden yine saldırır sürüler halinde betoncu cahil kafalar, seçkin keseleri şişirme peşindekiler, siyasi çıkarlar uğruna peşkeş çekenler. Sanki başka yolu ve çaresi yokmuşçasına yine yutulur topraklar, yerle bir edilir ormanlar, kurutulur dereler ırmaklar ve dikilir plastik ağaçlarla yapma çiçekler haşmetli betonlarının ortasına “Bunu ben yaptım…” şişinmelerinin sergilendiği törenlerle.

Ve çok sevilir ve kollanır ileri demokrasi.


Eyüp Şeker









TATMİNLİ İLERİ DEMOKRASİ YERSENLERİNDEN TATMİNLENEMEMENİN YOL AÇTIĞI BİRTAKIM SORUSALLAR






İleri demokrasici matematik profesörü falan olma halinden mahrum olunca, tatminli ileri demokrasinin hallerini çakıp “Aptallık”la tatminlenecek halimiz olmuyor haliyle.

Bu cahillik halleriyle bize de kala kala birtakım sorusallar sormak kalıyor haliyle.

Oof oof, şimdi ileri demokrasici matematik profesörü olmak vardı.

Basmıyor kafa tabii.

Oof oof, şıppadanak çakıp yakalamak vardı “Aptallık”ı.

Basmıyor kafa...

Ne edelim, kıskanmakla yetinelim…

Batsın bu cahillik.

Ben doğarken, hemi de yaşarken ölmüşüm.

Hüüüünnggüüüüüürrrrr...

Kıskana kıskana oturudururken çakmayış hallerimi açmak kalıyor geriye haliyle:

Önceki yol kazasından ders çıkartıldığından tek şifre kullanılmayarak pek çok öğrencinin aynı soruları yanıtlamasıyla ‘Şifreli Sınav’ın kolayca çakılmasını engellemek için mi birden fazla şifreleme yapıldı?

Her kitapçıkta hangi şifrenin geçerli olduğu kitapçığın bir yerlerinde mi şifrelendi? Örneğin 1. veya 10. ya da sonuncu soruda…

Değilse, cevap anahtarları nasıl servis edildi?

Hangi kitapçığın nereye gönderileceği belirlenerek -bu işin piri kesildikleri örnekleriyle malum-  oralarda sınava girecek seçkin öğrenciler gruplar halinde mi eğitildi?

Durum böyleyse, hangi öğrencinin nereyi kazanmasının hedeflendiği de kararlaştırılmış mıdır?

Milli eğitimin bir türlü yapamadığını yapıp kimin doktor, kimin hukukçu, kimin subay olacağını daha başından mı belirliyor ileri demokrasiciler?

Önceki gibi bir sızıntıyla karşılaşıp yol kazası yapmamak için büyük hassasiyet içinde çok güvenilirliğinden kesin emin olunan çok kısıtlı bir çevreyle mi yetinildi?

SON SÖZ: Altın nesil çalışıyor, ileri demokrasi kazanıyor.

Benim gibi çakmayanlar da çakarak oturuduruyor.


Eyüp Şeker














1. GEDSHÖ:


1. GELENEKSEL EN DAHİYANE SAÇMALAMA HİZMETİ ÖDÜLÜ


Her yerden özellikle de Karadeniz’den en müthişleri yağarken acilen ‘Geleneksel En Dahiyane Saçmalama Hizmeti Ödülü’ ihdas edilmelidir.

Gün Tespiti için önerim; çağ atlatan en dahi ve de çok çok dahi belediye başkanının “1 milyon turist gelecek…” açıklamasını yaptığı gündür.

Belediye başkanı, vali, kaymakam gibi yöneticiler ödüle aday gösterilebilir.

Bir de geniş toplum kesimini derinden etkileyen çok büyük saçmalamaları hayata geçirenler aday gösterilebilir.

Ödül birkaç kategoride de verilebilir, pek çok ölçütün değerlendirilmesiyle tek bir tane de...


ÖLÇÜT ÖNERİLERİM:


Gömme ölçütü.
Tahribat ölçütü.
Yok etme ölçütü.
Ben bilirim ölçütü.
Ucube yıkma ölçütü.
Para her şeydir ölçütü.
Kimse karışamaz ölçütü.
Yeter ki para gelsin ölçütü.
İster yapar ister yıkar ölçütü.
Tükürürüm böyle sanata ölçütü.
Üç beş çanak çömleği defetme ölçütü.
Sarkan bir şeylere bir şeyler takma ölçütü.
Herkesin akarını seçkin keselere akıtma ölçütü.
Milletin parasını har vurup harman savurma ölçütü.
En yeşil ve sulak alanı Dubai’ye en çok benzetme ölçütü.
İşin zirvesindekine “Bi boktan anlamaz” deyip taklaya gelme ölçütü.
En kısa sürede en büyük alanı veya dereyi, denizi doldurup betonlama ölçütü.
Bir işi yapmanın türlü yolu yöntemi varken en zarar vericisini, en berbatını seçme ölçütü.
Çorak arazilerden geçilmezken kolaylıklara kapılıp verimli arazilere konut, fabrika kondurma ölçütü.


NOT: Bunların her biri ve ilave edilebilecekler veya bir kısmı ölçüt de yapılabilir, başlı başına da ödüllendirilebilir.


ŞARTLAR:

1       Kendi başına eşsiz olmalıdır.
2       Saçma ama çok çok saçma olmalıdır.
3       Eşsiz doğayı ölçüsüzce ve geri dönüşsüz şekilde yok etmelidir.
4       Tarihi eserlere ve kültürel mirasa büyük yıkıcılıkta zarar vermelidir.
5       Kentleri eza cefa çilehanelerine çevirecek, akıla bilime ve deneyime ters yatırımlar olmalıdır.
6       Aday gösterme herkese açıktır.


ADAYLARIM:

1.LİK ÖDÜLÜ: Betongöl.

MANSİYON: Tarihi taş köprüye avize.


Ve zaten, Ölü Deniz’e yat limanı inşa etmek veya Kleopatra Plajını çöplük yapmak ya da Göreme’deki yer altı şehirlerini petrol deposuna çevirmek gibi dahiyane projeler hayata geçirilmediği sürece Betongöl başyapıtına imza atan dahinin elinden birinciliği kimsenin alması mümkün gözükmüyor.

Tabii bir de yapımı süren dahiyane “Cici Pabuçların Kirlenmesine Son Verecek Abant’ı Betonlama Projesi”ni unutmamak gerek. Bittiğinde belki de birinciliği kapacaktır Betongöl’den.

Gözden ırak başka projeler hızla sürüyorsa yer gök inletilerek müjdelenir, öğrenme bahtiyarlığına erişiriz nasılsa.

Eşsiz bir proje daha vardı, ne oldu bilmiyorum; teknoloji aşığı bir etkili yetkili, caddelerdeki kaldırımlara LCD TV gömmüştü. Kesinlikle dereceye girecek bir dahilikti. 




Eyüp Şeker


NOT: “1. nasıl geleneksel olur!” çıkıntılığı yapanlar bu ödülün zaten yıllardır verildiğini unutuyorlar. Sadece kurumsallaştırılacak, hepsi bu. Bilmem anlatabildim mi!






BUNU BUNA ÇEVİRMEYİ MEDENİYET ZANNEDER BETONCU CAHİL KAFA



Dört bir yanın, özellikle de büyük kentlerin, hatta büyük sitelerin bile betondan yapılmış benzerleriyle dolu olduğunu bilse de bilmeyen cahil betoncu kafa, doğa harikası eşsiz Uzungöl’ü beton havuza çevirerek yok etmekle kalmamış, büyük marifetini  “Çağ atlattım… Bir milyon turist gelecek…” şişinmeleriyle ilan ediyor.

Ne kadar övünse az…

Yetmez ama evet; teleferikten sonra otoban da geçirmeli başyapıtı Betongöl’ünün kıyısından…


Aklı başında bir ülkede böyle bir katliama kalkışanı “İki adım ötelerinde her türlüsü varken, onca yolu neden tepsin insanlar? Uzungöl’e geliyorlardı, beton havuza değil… Eşsiz Uzungöl’ü nasıl yok edersin?” diye ya tımarhaneye ya da içeri tıkarlar.

Ne teleferiği, o eşsiz doğal güzelliğe kıymamak için her çareye başvurur, ağırlığı çakıldan patikalara verirken otomobillere sınırlı tutulmuş taştan yollar yapıp asfaltı da fabrikasyon parkeleri de yaklaştırmaz, kabloları yer altından geçirip elektrik direği de dikmez, ahşap ve taş yapıları veya bu izlenimi veren kaplamaları zorunlu tutarak beton görüntüsünün zerresine bile izin vermez aklı başındakiler.

Ama orası artık cici pabuçların çamurlanmayacağı, kırmızı halılar serilebilecek Betongöl…



Eyüp Şeker







Bİ GEÇİRİCEM KAFAYI


Dizüstümün tavsiyesi antivirüs yazılımım haberin olsun, kafayı geçirmem an meselesi.

Geçerli aboneliğim olmasına rağmen kendi kendine devre dışı kalıyor, uzun süre ‘Bilgisayarın risk altında’ ‘Aboneliği Yenile’ mesajları veriyorsun ve hiçbir şekilde tekrar ‘ETKİN’ hale getirilemezken, aniden ve de yine kendi kendine etkinleşip ‘Bilgisayarın Korunuyor’ mesajı veriyorsun.

Sen ne halt yiyosun!

Ve bunu dizüstümde yapman kat be kat çıldırtıyor beni, iyi bil.

Onca saat boyunca bilgisayarımda ne haltlar karıştırıldığı hakkında en küçük fikrim yok, olamaz da. Bilgisayardan çakmamakta direten biriyim, malum.

Yediğin kalayın haddi hesabı yok bilesin.

Kaç kere “Bir daha seni alanın…” dediğimi saymadım…

Ben anlamam “Benden değildir, başka sebeptendir, mikro mahlukatları üzerine salanların marifetidir. Şunu bunu yerleştirip, bunu şunu çalıyorlardır.” bahanelerinden.

“Onu bunu uzak tutacağım, şunu bunu yerleştirip bunu şunu çalmalarını engelleyeceğim” diye alıyorsun caanım paracıklarımı.

İşini yap, işini…

Yahu ben mi yanlış anımsıyorum, daha yeni satın almadım mı şaşkınlığını kenara bırakıp gözüme soktuğun ‘Abone yenileme’yi tıkladık, açtık üyelik bilgilerini. Aha, derya kuzusu gibi 3 kullanıcılı aboneliğimiz var, hemi de Şubat 2012’ye kadar. 2 bilgisayar da etkin olarak gözüküyor.  

Geçtik masaüstüne. Oradaki gayet normal, 13.02.2012’ye kadar abonelik geçerli gözüküyor. Oradan da ulaştık üyelik bilgilerine, bu durumu onaylayan bilgiler aynen çıktı karşımıza.

İyi de bu dizüstünün derdi ne o zaman. Geçtik başına, ‘Devredışı Bırak’ı tıkladık, sonra yeniden ‘Etkinleştir’dik. Değişen bir durum yok, eski tas eski hamam. Tekrar devre dışı bırakıp yeni bir bilgisayar olarak kaydettik. Yine aynı... Ne yaptım ettim kurtulamadım lanet mesajından. Belki düzelir umuduyla bilgisayarı yeniden başlattık, ne mümkün, olmuyor olmuyor.

Saç baş yolmaya daha fazla katlanamayıp kapattık dizüstünü. Salim kafayla bakarız dedik.

Ertesi gün açtık masaüstünü. Onun da tarayacağı gelmiş, ‘Tarama’ya başlamış.

Be kardeşim bu ne biçim taramadır, saat 10:00’da başladın, saat oldu 18:17 ancak % 44’e gelebildin. Neler oluyor bi de hele desem, nafile. Bu sen misin, yoksa hizmette kusur etmediği efendisi hesabına senin maskenle bi takım haltlar karıştıran mikro mahlukatlar mıdır, belli değil!

Anlamam ki!

Of ya, bu ne iştir!

Bi anlatan çıksa da rahatlasam… 

Bir ara modemi kapatıp “Bu mahlukatlar aynen yedekler gibi ne var ne yok her şeye kalk gidelim mi yapıyorlar yoksa? Ya da tersi, malı koyup var olanları mı değiştiriyorlar?” kuşkusunu test edeyim dedim. Hiç tınmadı tarama, modem kapalı olduğu saatler süresince aynı temposunda devam etti.

Bu ne ya, bu ne biçim taramadır.

Kabul, 1 terabayttan fazla veriyi taramak dakikalık iş değildir de, bu kadarı fazla yani. Ne ediyon, pösteki sayar gibi baytların her bir bit’ini tek tek kaldırıp altına mı bakıyon, ne ediyon? Bakmışken atomlarla elektronları içtimaya çekip hallerine baksaydın bi zahmet…

Sabaha karşı 04:00’da %93 olmuştu, ne halin varsa gör deyip bıraktım.

Sabah açtık monitörü, baktık hallerine, ‘Asayiş gayet berkemal. Hiçbir mikro mahlukat bulunamadı’ diye rapor ediyosun.

Sana bakılırsa benim masaüstünde asayiş hep berkemal, en küçük kuşku işareti bilem yok. O zaman bilgisayardaki acayip haller nasıl oluyor da oluyor? Özellikle klavyeler sürekli neden sapıtıyor? Söküp öbürünü, öbürünü söküp berikini takmaktan, sürücülerini kaldırıp yenilenmesine katlanmaktan imanım gevriyor burada. Ya o harici sabit diskteki hallenmelerin hali nedendir?

Bi geçirecem kafayı, göreceksin Hanya’yı Konyayı…

Lanet olsun deyip açtık modemi, baktık işe güce.

Daha sonra geçtik dizüstüne. Aynı lanet terena devam ediyor ama ‘Bilgisayar tehdit altında. Aboneliği yenile’ye bir şey daha eklenmiş: ‘5 gün sonra sona erecek’. Haydaaaa, bu da nesi! Şunun şurasında birkaç hafta oldu aboneliği yenileyeli, bu da nereden çıktı!

Aslında ‘5 gün sonra…’ uyarısı sayesinde çözebildim dizüstündeki meseleyi.

Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. 13.02.2012 tarihine kadar geçerli 3 kullanıcılı aboneliğim olmasına rağmen, geçen yıl ödeme yaptığım kredi kartının son kullanma tarihi yüzünden 9.4.2011 tarihinde korumamın sona ereceği mesajını veriyormuşsun.

Kardeşim sana ne benim ödemelerimi neyle nasıl yapacağımdan? Günlerdir saç baş yolduruyorsun bana. Satın alınmış geçerli bir ürün varken nasıl edip de 5 gün sonra aboneliğimin sona ereceği mesajını verirsin! Kafana saksı mı düştü? Otomatik yenileme yapılacak kartın son kullanma tarihi yüzünden bu mesajı verdiğini açık etsene, ne diye aboneliğin bitecek mesajı verirsin? Sanal kart denilen şeyden haberin yok mu senin? Hep aynı karta bağlı sanal kartı kullanmaya neden zorunlu olayım ve neden çetelesini tutayım? Önce sanal kartıma para yükleyip sonra abonelik ücretini ödemek için siteye gireceğim neden aklına gelmez?

Veya kartımı iptal ettirdiğim/edildiği ve buna bağlı kartın da otomatikman yok olduğu neden gelmez sivrilik dolu o aklına? Diyelim ki gelmiyor, kart bilgilerini neden saklıyorsun? Diyelim ki saklıyorsun, ‘Bilgisayarın risk altında’ mesajıyla ortalığı ayağa kaldıracağına, neden ‘Kartınızın son kullanma tarihi yüzünden aboneliğiniz otomatik olarak yenilenemeyecektir. Kart bilgilerinizi güncelleyin’ falan demezsin? Kartın son kullanma tarihi geldi diye ‘Bilgisayarın risk altında’ mesajı verip dururken asıl meselenin kredi kartı olduğunu neden açık etmezsin?

Geçen yıl başka, bu yıl başka karta bağlı sanal kartla neden ödeme yapamayayım? Farklı kart farklı son kullanma tarihi demek, geçen yılkini hatırlarken bu yıl ödeme yapılan yeni kartı ve son kullanma tarihini neden ve nasıl hatırlamazsın? Ödeme yapılmamış bir kartın son kullanma tarihini hatırlamak da neyin nesi? Diyelim ki aşık oldun, bir türlü unutamıyorsun kartımı, daha dün yapılan yeni ödemeyi nasıl yok sayarsın?  Kafana saksı düşmediyse, kıçın başın açıkta mı kaldı?

Bi geçirecem kafayı, göreceksin Hanya’yı Konyayı…

Süre bitimine yakın bin kere uyarıyorsun zaten, neden kart bilgilerimi paylaşayım, ya da sanal kartıma o tarihte otomatik limit yenileme talimatı vererek otomatik yenileme faaliyetlerine kapılayım? Günü gelince yenilerim veya yenilemem, o gün gelsin bi hele bakarız. Gelirse…

Ve hepsinden önemlisi, satın alınmış geçerli bir yazılım varken, bütün bu saçmalıklar yüzünden ‘Bilgisayarın risk altında’ mesajlarıyla nasıl terörize edersin ortalığı!

Güvenlik yazılımı mısın bela mısın, bi de hele!

Diyemezsin… Çünkü basitlik, yalınlık ve pratiklik denen şeyi unutup gitmişsin.

Bütün bunlardan çıkarttığım şu ki, bilgisayardan çakmamak büyük dert, bilgisayardan çaktığını sananlarla uğraşmak çok daha büyük dert.


Eyüp Şeker