HER AN’INI BİLDİĞİNİ SANAN, KÖRLÜĞÜNÜ BİLMİYOR DEMEKTİR


Yaygın bir durum olmasına rağmen nedenine pek fazla kafa yorulmuyor sanırım.

Aniden kapanıp yeniden başlayan bilgisayarım çıldırtıp durmuştu beni uzun yıllar süresince. Ne mavi ekran, ne en küçük işaret, küt diye kapanırdı bilgisayar, hiçbir kayıt şansı kalmadan her şey uçup giderdi.

“Kısa elektrik kesintisi söz konusu olamaz, lamba açıkken, TV veya müzik seti çalışırken insanın fark etmemesi mümkün mü” gerekçesiyle kolayca eleniyordu bu ihtimal.

Başka hiçbir şeye yormak mümkün gözükmediğinden hep virüse veya benzeri rezilliklere yorup durmuştum yıllar boyunca.

Sadece bilgisayarla kalsa iyi, konuşurken telefon da kesiliyordu.

Nasıl farkına vardığımı, nasıl uyandığımı anımsamıyorum. Muhtemelen nispeten uzun bir kesintiyle karşılaştığımda jetonum düşmüştür.

Suçlu, anlık elektrik kesintisiydi.

Göremediğim o anlık kesinti yüzünden bilgisayar kapanıp yeniden açılıyor, telsiz telefon kesiliyordu.

Çok kısa bir anlık kesinti olduğundan fark edemiyordum ve fark etmemem çok doğaldı. Bana ait bir kusur da değildi, yapımızın bir özelliğiydi sadece.

Açık TV, müzik seti ve lamba bu anlık kesintiden etkilenmemişçesine çalışmayı sürdürdüklerinden elektrikten şüphelenilmiyordu. Oysa elektrik kesilip gelmiştir.

Büyük ihtimalle ulusal şebekedeki santrallerin otomatik devir işlemleri sırasındaki kesinti bu.

Neyse artık, elektrik kesilip geliyordu, bizler farkına varamıyorduk. Beynimizin çalışma sistemi yüzündenmiş bu görmeyiş. Beynimiz, kesintisiz kayıt cihazı değil, tam anlamıyla devamlı seri çekim yapan fotoğraf makinesiymiş ve kesintisiz şekilde değil, karanlık aralıklarla görüyormuş meğer. Tıpkı film şeridindeki karelerle, her kare arasındaki boşluklar gibi. Sürekliymişçesine izlediğimiz filmleri seyrederken o boşlukları görmeyişimiz de aynı nedenleymiş.

O kısacık anlık elektrik kesintilerini görmesem de vardılar ve bilgisayarımı çökertiyor, telefonumu kesiyorlardı.

Son masaüstü bilgisayarı aldığımda ilk işim bir kesintisiz güç kaynağı satın almak olmuştu.

Bilgisayarla birlikte telsiz telefonu da güç kaynağına bağladıktan sonra bilgisayar kapanmalarını ve telefon kesilmelerini unuttum.

Her şeyi gördüğünü sananın, her şeyi bildiğini sanması doğaldır.



Eyüp Şeker





ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ



Birey laik olamaz, nasıl olsun, tanımla ilgisi yoktur çünkü.

Hazır kıtalar hemen atlayıp “Neolaiklik neolaiklik…” coşkuları pompalamakta.

Zırvaya pompa, eşsiz yurdumun son ‘in’i…

“Zırva tevil götürmez” demiş görmüş geçirmişler ama 21. Yy.ın onda biri çoktan geri kalmışken tam manasıyla bir saçmalık akılları başlardan almaya yetiyor eşsiz yurdumda. Üstelik mürekkep yalamışlıklarına toz kondurulmaz külliyetli bir kitlece… Hem de akıla yatkın hale getirmeye yönelik en küçük çabaya gerek dahi duyulmaksızın baş tacı edilmekte bu zırva.

“İnançlara eşit mesafede durmaktır laiklik…” nutukları atıp dururken, diğer büyük mezhep Aleviliği bile yok sayarak yapılanmanın, her yere yerleşip ele geçirmeye ve her şeyi kontrol etmeye çalışmanın neresindedir laiklik.

Tabii ki “Birey laik olmaz, devlet olur”, tabii ki devletin laik olması gerekir.

İyi de, bu lafın üzerinde yepyeni dünyalar kurma gösterilerinin, ilk kez tespit edilmişçesine yepyeni evrenler inşa etme şovlarının, Amerika’yı keşfetmişçesine sevinç çığlıkları atma şamatalarının manası nedir?

Neyi değiştiriyor, neyi çözüyor, neyi hallediyor bu laf!

Laikliği savunup savunmamaktan, onaylayıp onaylamamaktan, destekleyip desteklememekten ibarettir bireyin tek yapabileceği. Üzerine düşen kısmı bu kadardır… Laik olup olmaması, inançlı ya da inançsız olması bir şey ifade etmez, laiklikle ilgili yaklaşımını etkilemez, değiştirmez.

Bu zırvanın patırtılarıyla tantanaları sürerken…

Gözler önünde olup biten dayatma şu: “Kendi inancımı devletin resmi dini haline getirmeye çalışırken sizlere de inancınızı yaşama hakkı bahşediyorum. İşte laiklik budur”

Ver gazı, bas pompayı…

Ne o laiklik…

Yersen lafta laiklik var.


Eyüp Şeker




YERSEN LAFTA LAİKLİK VAR


Laiklik bireysel değil toplumsal bir kavramdır.

Zaten anlamsız ya, devlet laik olmadığında bireylerin laik olup olmaması ne ifade eder, neyi değiştirir?

Bireylerin “Bak senin inancına karışmıyorum” demesinin neye ve kime yararı vardır!

Ne demekse artık “Birey laik olmaz, devlet olur”.

Ye koyunum ye…


Eyüp Şeker




USTA GÖZBAĞCI HER GÖSTERİNİN ARDINDAN KURALINI DAYAR



Demokrasiyi sandıktan ibaret sayan ve saydırtan başgüdücü, ana kucağından akademisine, sokağından tepe yönetimine, hukukundan kanununa, eğlencesinden sporuna yaşamın her ama her alanını tamamen dinine göre yapılandırıp şekillendiriyor ve “En çok oyu ben aldım, ben daha eşitim. Bizim gibi yaşamayana hayat hakkı tanımam. Bahşettiklerimle yetinip mutlu olacaksınız” anlayışını dayatırken, “Laiklik dinsizlik değildir. İnançlara eşit mesafede durmaktır…” nutukları atmaya başladığında laik olunacağına inandığına inananların sayısı ne kadardır?

Eyüp Şeker





KARARMIŞ TAHTA MASAMIZDA…



Balkonda bağ bozumu başlamıştır.

Talepleriniz için müracaat: Anca gidersiniz…


Eyüp Şeker



FLAŞ FLAŞ FLAŞ, DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK MÜTHİŞ BULUŞUMU AÇIKLIYORUM


Sonunda başardım…

Yılmadım, usanmadım, başardım…

Başardım, damacana kapağından kablo toplayıcı üretmeyi başardım.

Evet, doğru duydunuz, nihayet kablo toplayıcı yapma başarısına eriştim.

İnsanlığı kökünden değiştirecek olan buluşumu duyurmaktan sonsuz kıvanç duyduğumu üzerine basa basa vurgularken vatana millete ve de dünyaya hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Yılmaksızın sürdüğüm çalışmalarım nihayet sonuç verdi ve de damacana kapağından kablo toplayıcının ilk örneklerini hayata geçirdim. Bu eşsiz buluşum sayesinde kablo belaları derli toplu hale getirilmekle kalmayacak, atık sorununa da eşsiz katkılar sağlanarak daha yeşil bir dünya için muazzam adımlar atılacaktır.

Alkışı tezahüratı abartmayalım lütfen, şahsım çok mütevazıdır, övülmekten haz etmez.

Bununla yetinmeyip buluşumun üretim sırlarını da insanlığa armağan ediyorum.

Evet, doğru duydunuz, muhteşem buluşumu dünyaya armağan ediyorum.

Herkes üretsin, başımızın belası kablolar ortadan kalksın ve de çevremiz de kirlenmesin diyor ve de daha yeşil, daha temiz dünya için herkeslere armağan ettiğim müthiş buluşumun sırlarını açıklıyorum:

Öncelikle damacana kapaklarının kalın üst kısmını kesip çıkartacağız. Sonracıma pembeleşinceye kadar zeytinyağın... Ne diyorum ben ya, şey yüzünden tamamen, aşçı boyutumsu yanlarım yüzünden.

Evet, ne diyorduk, kapakların üst kısımları kesip çıkartıyoruz, sonracıma tam ortalarından delicez, her birinin kenarlarını da yarım daire biçiminde oyacağız. Kablolar oradan geçecek di mi efenim. Sonracıma iki kapak arasındaki boşluk uzunluğunda yuvarlak çıta keseceğiz. Bir de her bir tarafa içten ve dıştan conta koyacağız ki, damacana kapakları rahatça dönebilsin. Ve ve ve en sonunda raptiyeyle tutturduğumuzda kablo toplayıcımız kullanıma hazır demektir.   

Hemencecik sökülmemesi için raptiye uçlarına yapıştırıcı sürülmesi tavsiye olunur. Tabii kullanılacak çıta yumuşak bir tahtadansa yapıştırıcı da pek fayda etmeyecektir.

Şimdi efenim, evimde torna tezgahı olduğu için işin mokunu acayip çıkarttım ve de ortadaki küçük çıtaları kapağa açtığım deliklere uygun şekilde yonttum. Daha da üşenmeyip ince sert plastikten conta üretebilmek için 10-15 parça plastik kesip hepsini vidaya dizerek sıkıştırdıktan sonra tornada yontma marifetiyle tam ölçüsünde contalar üretmiş oldum.

Nasıl ama, işin moku bundan daha fazla nasıl çıkartılabilir! Sanki Ferrari’ye motor üretiyorum, olsa lazerli ölçüm cihazı kullanacağım, olmadı mikrometre, kumpas değil yani.

Çok normal efenim, ben ciddiyeti elden bırakmayan bir mucidim. Ciddiyet ve de işine saygı önemli di mi efenim. Mucitlik ciddi bir iştir di mi efenim.

Bu tornada çok önemli işler yaptım. Mesela, örneğin, balkon kapısına yaptığım sineklik için tutamaç yaptım. Tahtadan, 2-3 santim çapında, 3 santim boyunda kapı tokmağı işte deyip geçilemez di mi efenim. Hassas olmalı, iyi tutulmalı, göze hoş görünmeli di efenim. Şahsımı methetmekten hiç haz etmem, en iyisi kapatalım bu konuyu.

Raptiye yerine küçük vida kullanılabilir. Ya da uzun bir somuynlu vidayla tuturulabilir kapaklar. Bunun için vidanın geçebileceği kalınlıkta deliği olan boru kullanılabilir. Tek kullanımlık plastik tükenmez kalemlerin dış kısmı gibi mesela di mi efenim. Kesersin içteki boşluk uzunluğunda, yerleştirisin contaları içten dıştan, tutturursun vidayla, di mi efenim. Yeter ki içimizdeki mucidi harekete geçirip yaratıcılığımızı devreye sokalım di mi efenim.

Tepe tepe kullanınız efenim.


Eyüp Şeker



“YETMEZ AMA EVET”ÇİLERDEN ALKIŞI ESİRGEYEN ONLARDAN BETER OLSUN



İleri demokrasiye geçen yurdum 2 değil 3 maddelik yasayla yönetilmektedir.

MADDE 1: Başgüdücü her zaman haklıdır.
MADDE 2: Başgüdücünün haklı olmadığı durumlarda derhal KHK çıkartılır.
MADDE 3: Başgüdücünün beklentileri doğrultusunda hizmet etmeyen her türlü ‘memurum’lar anında uçurulacağını iyi bellemelidir.

NOT: Aksini iddia edenler ispatla yükümlü olduklarını unutmamalıdır.


Eyüp Şeker




SAVAŞ VERENLER / YAŞAM SUNANLAR



Maço olmayan babunlar maçolardan daha fazla bebek sahibi oluyormuş.

Maçolar bütün enerjileriyle vakitlerini sürü liderliği ve otorite için harcarken, böyle bir dertleri olmayan diğerleri iş bitirip durmaktaymış çünkü.




          Eyüp Şeker




ALIKLAR BİRLİĞİ



Nedense artık!

Bu aralar ‘Alıklar Birliği’ çok sık aklıma düşüyor.

Neler oluyor bana!

Niçindir zırt pırt aklıma takılması ‘Alıklar Birliği’nin!

Niyedir kahramanlarını bu anıp durmalarım!


Eyüp Şeker





DİLEMEYİ ÇOK GEÇ ÖĞRENMİŞTİM…



Leb demeden leblebiyi anlamaya çabalamak içgüdüsel bir araz…

Oysa…

Çok rahat ve kolay anlamamayı, anladığının perdelediğini görmeyi öğrenmeyi dilemelidir, hayatı okumaya çalışan her akıl.


Eyüp Şeker



EGEMENİN MORONU


Beni anladığını sandın, onda da yanlış anladın.

Bari bunu anladın mı moronum!



Eyüp Şeker


SIĞIRLAR BİRBİRİNİ AĞIRLAR



Peki peki anladık, çok seviyon oralarda yaşamayı da, demir perde yıkılalı çok oldu, bilmiyon mu moronum!


Eyüp Şeker



GELECEK DE GELECEK, İLLA GELECEK



8-10 yıl önceydi. Genetikle ilgili bir belgeselde denk gelmiştim yanılmıyorsam.

Gençten bir bilimci genetikteki baş döndürücü gelişmelere işaret ederek coşkuyla anlatıyordu: “Mikrop yerine sıtma aşısı enjekte eden sivrisinekleri hayal etmek beni çok heyecanlandırıyor”



            Eyüp Şeker





NE YAPALIM, ALGI SORUNLU MORONLAR DA HAYATIN PARÇASI, ISRARLA ANLATILSA ANLARLAR MI !



Kimin kullandığı da kabak ya da cillop olması da fark etmez, her tekerlek geçişinde biraz daha yassılaşır yalnızca otobandaki posterleşmiş kedi, yaşamla ilintisi değişmez.


            Eyüp Şeker




DUAM SİZE



Kutsal inekler hazzetmezler kutsallıklarına ilişilmesinden.


Nefretiniz de kininiz de kusacak gücünüz de daim olsun, hiç eksilmesin. 

Amin.


               Eyup Şeker



SEVMEDİKLERİNİ YAŞATMAYIP BESLEYENLERİ ÇOĞALTMAK



Mutfakta genellikle birtakım işlerle uğraştığımdan sırtım TV’ye dönüktür.

“Sincaplar meşeleri eğitip terbiye ediyorlar” denildiğini duyduğumda “Bu da neyin nesi, ne saçmalıyor bunlar…” şaşkınlığıyla dönüp izlemeye başlamıştım.

Şimdi hangi kanal olduğunu anımsamıyorum, seyrettikçe son derece doğru ve yerinde bir saptama olduğunu görecektim.

Sözünü ettikleri çok açık bir sistemdi; tadını sevmediği meşe palamutlarına dokunmayıp lezzetli bulduklarını alıp bir yerlere gömerek saklayan ve kötü bir hafızaya sahip olmak yüzünden çoğunlukla yerlerini unutan sincaplar, beğendiklerinin neslinin sürmesini sağlarken sevmedikleri meşelerin yok edilişini besliyorlardı.

Bir tür ödüllendirme sistemi meşeleri eğitirken, pek taliplisi bulunmayan meşe palamutlarından beslenen sincapları mutlu mesut yaşatıyordu.


                Eyüp Şeker



‘YEMİNLİ GÖRMEZLER’ LAFINI DİLLERİNE DOLAYANLAR DEĞİL MİDİR ASIL ‘YEMİNLİ GÖRMEZLER’



Geçen gün, Beyoğlu’ndaki masaların kaldırılıp müzisyenlerin yasaklanması konuşulurken biri ısrarla “Neden 9 yıldır bir şey yapmadılar da şimdi yapıyorlar!” deyip duruyordu.

“Nasıl yani, yapmadılar mı! Ne yapmaması, daha ne yapacaklardı, adım adım aşama aşama ilerliyorlar işte” itirazlarını ise bir türlü anlamıyor, takılmış plak gibi “Ama 9 yıldır bir şey yapmadılar” deyip duruyordu.

Görmezlik değilse nedir bu?

“İyi şeyler de oluyor ama yeminli görmezler görmek istemiyor” lafını dillerine dolayanlara sormak gerekiyor; “Asıl görmezleşmek bu değil midir?”

Dikte ettirilen ise şuydu:

“Demokratik görevini yerine getirerek oyunu verdin işin bitti, sakın ötesine berisine, şusuna busuna karışayım, sesini çıkartayım deme, yolarım tüylerini, kopartırım kafanı”dan ibaret ‘sandık demokrasisi’ kafalar kırılıp kopartılarak dikte ettirilirken, her yana saçılıp yerleştirilen salya salan ‘Pavlov’un köpeği’ görüntüleriyle de ödüllendirme mekanizmalarının belletildiği ileri demokraside; ‘iyi şeyler’den kast edilen o şeyler, yaşam kalitesini artırmış mıdır, yoksa!

Ne haldedir, ne kadar iyileşmiştir demokrasi?

Ne kadar artmıştır yaşam kalitesi?

Bu ve benzerlerinin yanıtları çok mu görünmezdir?

Şu anda dikte ettirilen ise:

“Bize hep ibadet gizlidir diye dayattınız. Asıl gizlenmesi gereken içki içip sarhoş olan sizlersiniz. Günahınızı ortalıkta işlemeyin, gidin kapalı yerlerde çalıp oynayın, alem yapın, istediğiniz kadar zıkkımlanın, evinizde içip zıbarın”dır.

Çok mu anlaşılmaz!

Çok mu görünmez!

İyi de ne zamana kadar!

Ayağınıza basılıncaya, boğazınız sıkılıncaya, ip boynunuza geçirilinceye kadar mı!

Neden!


Eyüp Şeker




ÇOK SÜRMEZ FOYANIN ÇIKMASI


Bilmeyenler için; elmaslar iyi parlasınlar diye en uygun şekil olan 64 yüzeylik kesimle yontulup parlatılarak pırlanta yapılırlar. Bu yüzeyler ışığı yansıttığı için ışıl ışıl parlar pırlantalar.

Bazı elmaslar ise pırlanta kesimine uygun olmadığı kararıyla büyüklüğünden en az kayıpla rastgele yüzeyli şekilde yontulduklarından ışığı iyi yansıtmazlar. Yüzey sayısı ne kadar azsa o kadar az parladıklarından ışıldamalarını sağlamanın yolu, elmasların alt kısmını ayna kaplar gibi yaldızlamaktır ama bu yaldız zamanla çıkabilir.

Bu yüzden ‘FOYASI ÇIKTI’ deyimi dilimize yerleşmiştir.

Tekrar tekrar foyalamak akıl kaarı olmayacağına göre, pırlantalar elde etmek için çaba harcamaktır yapılması gereken.

Gerçi en doğrusunu da ustalar bilir ama akıl, bilim ve deneyim de böyle diyor.



USTALIKLARIYLA DÜNYAYI KENDİLERİNE HAYRAN BIRAKAN TİCARET DAHİLERİNİN, TAKLİTÇİLİKLE FASONLA ÖĞRENMEKLE EĞİTMEKLE İŞLERİ YOKTUR.

Bu yüzden bilim teknik bölümleri kapatılır yüksek eğitimde.

Oysa…

Aslolan bilgidir, bilgi güçtür.

Amerikalıların büyük bir öngörüsüzlükle kenara ittiklerinin ne büyük güç olduğunu ve ellerindekinin değerini anlayabilmeleri için savaşın bitimiyle ele geçirdikleri Alman roket bilimcilerine, “Londra’ya ölüm ve yıkım yağdırdığınız V2’leri yapmayı nasıl öğrendiniz?” diye sormaları, kısa yanıtı duymaları gerekiyordu:

“Sizden”

ABD, uzaya çıkmanın en önemli yolu olan sıvı yakıtlı roket biliminin babası Goddard’ın çalışmalarını önemsemeyip kenara iterken, önemini fark eden Almanlar bu bilgileri edinip büyük gizlilik içinde geliştirmişler V roketlerini.

Değerini bilmemek, başkalarının da bilmeyeceği anlamına gelmez.

Yararlanmadığın bilgiye sahip olmak yararsız, hatta zararlıdır.

Tam anlamıyla tapınma haline gelen görünüş, gösteriş öylesine teslim alıyor ki günümüz dünyasını, insanlar hızla kabuktan ibaret niteliksiz koflara dönüştüklerini göremiyor.

Bu teslim oluş, gelişkin zengin ülkelerde güzellik ve estetik olarak kendini gösterip dayatıyor.

Niye koflaşmasınlar, neden koflaştırılmasınlar, nasıl olsa imajla çok daha kolay elde ediliyor pek çok şey.

Hele de her şeyi bilen büyükleri varken...

Ve imaj her şeyden daha çok şeydir.

Di mi ama.


               Eyüp Şeker