Geçen gün kızım yeni fotoğraf makinesinin özelliklerini öğrenmek için arkadaşlarına sorduğundan söz etmek gibi bir gaflette bulununca “Ehem ehem, şimdi şöyle…” diye başlama fırsatını kaçıramazdım. Oturdum ve yazmaya başladım.
Bunca ahkamı kesmişken, “Fotoğraf makinesi, çekim…” falan diye sorma gafletinde bulunan başkaları da vardır muhakkak. Bari bloga yerleştireyim, belki birilerinin işine yarar dedim.
Fotoğraf çekiminde ilk bilinmesi gereken diyafram, ikincisi ise enstantanedir.
Diyafram, odak açıklığıdır ve filmin üzerine düşecek ışığın miktarını azaltıp çoğaltmaya yarar. Basitçe, objektifteki delik diyebiliriz. Objektife baktığımızda gördüğümüz 2.8 - 3.5 – 5.6 – 8 – 11 -16 rakamları diyafram ölçüleridir. Rakamlar büyüdükçe diyafram deliği küçülür, 2.8 en büyük delik, 16 ise en küçük deliktir. Kimi objektifler 1.8 – 2 gibi daha açık veya 22 - 32 gibi daha kapalı diyaframlı olabilir.
Aslında fotoğrafın en önemli özelliği diyaframdır. Nedenini en bilinen örnekle açıklamaya çalışayım:
Bilirsin, en basit fotoğraf makinesi, bir yüzüne iğneyle delik açılmış kapalı karanlık bir kutudur. O iğne deliğinden giren ışık karşı yüzeye görüntüyü düşürür. İşte bu iğne deliği büyütüldüğünde görüntünün netliği azalır, yani bulanıklaşır. Delik küçüldükçe netlik artar ama giren ışık azaldığından görüntü kararır. Bu yüzden küçük delikte daha uzun süre, büyük delikte daha kısa süre pozlama yapılması gerekir.
İşte temel fotoğrafçılık budur aslında.
Gelelim enstantaneye:
Makinedeki 15 – 30 - 60 -125 - 250 gibi rakamlar enstantane değerleridir ve saniyenin bölümlerini gösterir. Eski makinede ise bu rakamlar vizörün yanındaki çevrilebilen kenarları tırtıklı silindirde yazılıdır. Baktığında göreceksin, hani B – 1 – 2 - 5 - 15 – 30 – 60 – 125 – 250 - 500 falan. Örneğin 30 enstantanede, saniyenin 30’da birinde açılıp kapanır objektif, 125’te 125’te birinde, 500’de 500’de birinde, vs. Rakamın büyüklüğü pozlamanın kısalığını, küçüklüğü ise uzunluğunu gösterir. Örneğin 5 enstantanede saniyenin 5’te biri süresince, 1 enstantane ise 1 saniye boyunca açık kalacak demektir.
Hani gece çekimleri yapıyorduk eski Canon’la. Makinenin en düşük enstantanesi 1, yani 1 saniyeydi. Bu ise pozlama için çok az bir süre olduğundan mecburen B’yi kullanıyor, objektifi istediğimiz süre açık tutuyorduk. Yani objektifi 15 saniye, 45 saniye falan açık tutarak pozlama yapıyorduk.
Yeni makinede B yok, boşuna aramayınız küçük hanım.
Filmin üzerine düşürülmesi gereken ışık miktarı ise sabittir. Makinelerin AUTO seçenekleri bu ayarları kendi yapar, MANUEL seçenekleri ise kullanıcıya bırakır.
Eğer çok fazla pozlama yaparsak, yani çok ışık verirsek görüntü beyazlaşacak, az pozlama yaparsak kararacaktır. Pozlama diyafram ve enstantane ayarlarıyla denklenir. Diyelim 5.6 diyaframı seçtik, makinenin pozometresi aracılığıyla enstantaneyi azaltıp çoğaltarak 0’ı bulduğumuzda ışık ayarı tamam demektir. Bunu vizörden bakarken +- 2, 1 gibi değişen rakamlar olarak görüyoruz. İşte orada gördüğün +- bir rakam değil de sıfır olduğunda ışık ayarı tamam demektir.
Aynı işlemi tersten de yapabiliriz ki, bu hareketli çekimlerde zorunlu hale gelir. Örneğin futbol maçında 30 veya 60 enstantaneyle çekim yaparsak uzamış, keskin hatları kaybolarak bulanıklaşmış görüntüler elde ederiz ama 500 veya 1000 enstantaneyle çektiğimizde hareketin bir anını yakalayarak bulanıklığı engelleriz. Burada karşılaşacağımız açmaz ise yetersiz pozlamadır. Diyelim 500 enstantaneyle fotoğraf çekeceğiz ama hava güneşli değil de bulutludur ve objektifimizin en açık diyaframı 2.8 bile yetmeyebilir çekim için. Bunun sonucu da karanlık bir görüntüdür. Tek çare enstantaneyi düşürmektir ama hareketli görüntüler yüzünden en çok 250, bilemedin 125 enstantaneyi seçme şansımız vardır. Bu açmazdan çıkmanın yolu ise daha hassas filmlerdir.
Filmli makinelerde daha hassas filmler üretilerek bu engel aşılmaya çalışılmıştır ama bu da gren, yani noktaların büyüklüğünü getiriyor. Günümüz yaygın deyimiyle piksel. Malum, 1920x1080 HD görüntüde pikseller yani noktalar görünmezleşirken, 640x480 klasik ekrandaki noktalar karınca gibi kaynar.
Hassasiyet ölçüsü ASA’dır. Hani makinelerin her ikisinde de 100, 200, 400, 800 falan ASA yazıyor ya, işte o. 100 ASA’da hassasiyet düşük, gren ise azdır ama daha uzun pozlama yapılması gerekir. 800 ASA’da ise hassasiyet yüksek gren fazladır ve daha kısa süreli pozlamayla çekim yapılabilir. Yine maça dönersek, 800 ASA bir filmle çekim yaparak an’ı yakalarız ama pikselleri büyük fotoğraflar elde ederiz. Özetle hassas filmler daha kısa poz süresi sağlasa da elde edilen görüntünün kalitesi düşüyor.
Dijital makinelerde 1600, 3200, 6400 ASA gibi daha yüksek hassasiyet seçenekleri var ve filmlerden çok daha düşük grenli/pikselli olsalar da durum değişmiyor ve bunlarda da ASA yükseldikçe noktalar yine belirginleşiyor.
Pozlama kısaca bu.
Tekrar diyaframa dönmem gerekiyor. Zira fotoğrafta en önemli özellik diyafram ayarıdır. Büyük diyaframlar daha fazla derinlik sağlarken, küçük diyaframlarda derinlik netliği azalır.
Bir örnek vermek gerekirse; bir otobüsün hafif çaprazdan fotoğrafını çektiğimizi varsayalım. Netlik ayarımızı ön köşeden itibaren yandaki 4. pencereden görünen adama yapıyoruz; diyaframı 16’ya ayarlayarak yaptığımız çekimde şoför de, daha arkada kalan 8. pencereden görünen adam da net çıkar. Aynı çekimi 2.8 diyaframla yaptığımızda ise, sadece netlik ayarını yaptığımız penceredeki adam net çıkarken öndeki şoför ve arkadaki adam bulanıklaşacaktır.
Tabii bu durumu tercih olarak kullanabileceğimizi de unutmamak gerekiyor. Örneğin, bir vazo lalenin fotoğrafını çekerken, içlerinden bir tanesini net, diğerlerini flu çekmek isteyebiliriz. Bunun için 2.8 - 3.5 gibi açık diyafram seçeriz. Böylece fluluğun içindeki tek bir laleyi öne çıkartmış oluruz. Eğer tersini yapmak ve bütün vazoyu net çekmek istersek bu sefer de 16 – 22 gibi kısık diyafram kullanırız ama eğer çekim yaptığımız odadaki ışık yetersizse yine iki seçenekten birini tercih edeceğiz demektir. Ya makineyi sabitleyip uzun pozlama yaparız, ya da büyük spotlarla aydınlatırız vazoyu. Bu yüzden vesikalık çektirirken ter boşalmamıza sebep olan o kızgın spotları üzerimize doğrultur fotoğrafçılar.
Diyaframların derinlik etkisi çizelgesi objektif üzerinde vardır. Bilmem anımsar mısın, bir ara ayaküstü göstermeye çalışmıştım. Bu çizelgeyi eski makinenin objektiflerinde daha açık görebilirsin. Malum, objektif üzerinde sağa sola çevrilebilen diyafram ayarı var. 2 - 2.8 – 3.5 – 5.6 - 11 – 16 vardı ya hani, işte onu sağa sola çevirerek gereken diyaframımızı ayarlıyoruz.
Bir de 0.5 – 1 – 2 – 5 – 10 ~ gibi metre ayarı rakamları var objektif üzerinde ya, işte o metre ayarının işaret çizgisi vardır hemen altında ve kaç metreye netlediğimizi görmemizi sağlar o küçük çizgi ama bir şeye daha yarar; aynı zamanda diyaframların derinlik etkisini de gösterir.
Dikkat edersen metre ayarı işaretçisi çizgisinin altında da diyaframlar yazılıdır ama bunların bir farkı vardır; işaret çizgisinin hem sağına doğru hem de soluna doğru yazılıdır diyaframlar.
Metre işaretçisinin her iki yanına doğru 3.5 – 5.6 – 8 – 11 -16 rakamlarının yazılmasının nedenine geliyorum: Yine otobüse dönelim. Dördüncü penceredeki adama yapıyoruz metre ayarını yine.16 diyaframla çektiğimizi var sayalım. Otobüsün dördüncü penceresindeki adamımız 9 metre uzağımızda. Sadece örnekleyebilmek için rakamları atıyorum; metre çizgisinin işaretçisinin solundaki 16 rakamı yaklaşık 6 metreye, sağındaki 16 rakamı ise 12 metreye karşılık geliyor diyelim. Bu bize, çektiğimiz otobüsün yaklaşık 6 metresinin net çıkacağını gösterir. Eğer 8 diyafram kullanacaksak, sağ ve soldaki 8 diyaframa karşılık gelen metre rakamlarına baktığımızda, 8 ile 10 metre, yani 2 metre netlik derinliğimiz olacağını görürüz.
İnternetten bulabildiğim en uygun fotoğraf bu, onun üzerinde anlatmaya çalışayım.
Bu fotoğrafta sağdaki 22 – 16 – 11 – 8 - 5.6 sayılarının bulunduğu kısım diyafram ayarcısı.
En soldaki ft ve m yazılarının sağındakiler feet ile metre göstergesi. İşte onun hemen sağında gördüğün rakamlar diyafram derinlik çizelgesidir. Ortadaki uzun turuncu çizgi metre işaretçisidir. Çizginin solundaki sağındaki diyafram rakamları var görüyorsun, işte onlar derinliği gösterir bize. Metre rakamlarının diyaframlara karşılık gelen küçük bir bölümü gözüküyor farkındaysan. Turuncu çizginin denk geldiği yere bakılırsa tahminen 2.15 metreye ayarlanmış objektif; 22 diyafram solda yaklaşık 2.3 metreyi işaret ediyor, sağdaki 22 diyafram ise 2 metreye denk geliyor. Bu da, 22 diyaframda 30 santim derinlik veriyor demektir. 5.6 diyaframda ise hemen hiç derinlik elde edemeyeceğimizi görüyoruz.
Umarım anlatabilmişimdir.
Yolladığın fotoğraflara gelirsek, gördüğüm kadarıyla çekimleri yakından, yani objektifin geniş açı olan 28 mm civarındaki konumuyla yapmışsın. Bu da kenarlarda deformeye, yani yuvarlaklaşmalara sebep oluyor.
Yanılmıyorsam makinenin üzerindeki zoom objektif 28-105 mm'ydi. En az 50 mm (ki bu gördüğümüzün eşdeğeri olan standart görüntü sağlayan odak uzaklığıdır) veya daha büyük odak uzaklıklarında çekim yapman gerekir. Bunun için fotoğrafını çekeceğin fotoğraf kartını masa üzerine koymak yerine, yere veya alçak bir sehpanın üzerine koyup çekmen yeterli olacaktır.
Geniş açı objektiflerden söz etmişken büyük odak uzunluğunu da anlatmam gerekiyor. Gördüğümüze eşdeğer görüntü veren 50 mm'den daha büyük odak uzunluklarında ise derinlik azalır, hatta kaybolur. Örneğin 105 mm'yle çekilen iki insandan biri diğerinin birkaç metre gerisinde olmasına rağmen sanki hemen arkasındaymış gibi çıkacaktır fotoğrafta. Bu derinlik kaybolma etkisi 300 - 500 mm gibi büyük teleobjektiflerde çok açık şekilde belirginleşir.
Eyüp Şeker