YAŞAMI TÜKETMEDEN DE YAŞAYABİLİRİZ



Tek yapılması gereken toz konduramadığımız kalın kafalarımızı değiştirmek.

Bakaduranlar gibi yapmayıp gören birinin müthiş fikrine denk geldim bir belgeselde. Spor salonlarındaki kondisyon bisikletlerinden elektrik üretilmeyişini şaşkınlıkla karşılayan fikrin sahibi, “6 kondisyon bisikleti ortalama bir Amerikan evinin günlük ihtiyacını karşılayabilir. Binlerce spor salonundaki binlerce kondisyon bisikletini düşünsenize?” diye soruyordu.

Malum, kondisyon bisikletlerinde pedal çevirmeyi zorlaştırıcı frenleme mekanizması var. Bu zorlaştırıcılığı jeneratör fazlasıyla karşılayacaktır. Yok yetmez denirse, frenleme mekanizması ek olarak tutulur. 

“Kendi şartlarımda üreteceğimden ne olur ki, neye yeter o kadarcık elektrik?” denmesi öncelikli yanlış. Bireysel kaynağın yetmediğinde ihtiyacını şebekeden karşılarken, tüketiminin çok düştüğü saatlerde ürettiğin elektriğin fazlasını şebekeye satacağını, daha da önemlisi, yalnız olmadığını, senin gibi yüzbinlerce, milyonlarca insanın varlığını göz önüne getirdiğinde, o küçücük üretimlerin birikerek kaç santrali gereksiz kılabileceği kolayca netleşiverecektir.

Bu doğrultudaki çabaların diğer bir etkisi de, güneş, rüzgar gibi enerji üretim ekipmanlarının verimliliğinin artırılması, fiyatlarının düşürülmesi ve yeni yöntemler bulunması çalışmalarının çok hızlanması olacaktır.

Değişmesi gerekenin yerleşik hatalı bakışlarımız olduğu çok açık. Kemikleşmiş bu zarar verici anlayış yüzünden tahripkarlığı çok yüksek devasa elektrik santralleri kurulması gerektiğini düşünüyoruz hep. Büyük kaynak ve zaman gerektiren muazzam enerji üretim tesisleri yerine her türlü bireysel üretim yönteminin yerleştirilmesi gerekiyor oysa. Her ev, her pencere, her çatı, her cephe, her işyeri, her fabrika enerji üretir hale getirildiğinde dev santral ihtiyacı çok azaltılabilir.  

Bireysel üretim birimlerinin hızlı ve etkili bir çözüm olduğu açık.

Kuşkusuz, yaşama zarar vermemeye dikkat edilmesi gerektiği reddedilmez bir gerçek olarak karşımızda dikiliyor. Çok açık ki, yaşamı tahrip etmeden, aksine besleyerek de yaşam sürdürülebilir. Bunlar yapılırken yaşam standartlarından ödün verilmesi de gerekmiyor. Sadece yeni yollar ve yaklaşımlar bulunması gerekiyor. Her türlü atığın enerjiye veya yaşamsal katkı malzemesine çevrilmesi para kazandırırken doğayı da besliyor.

Birkaç yıl önce gazetede gördüğüm haberde evsel atık yağların adresten alınacağından söz ediliyordu. İnternet adresini not etmekle yetinmeyip fritöz yağını falan pet şişelerde biriktirmeye koyuldum koyulmasına da, ‘En az 5 lt olmalı’ şartı yüzünden yıllardır öylece duruyorlar. İşin saklama tarafı da ayrı bir dert.

Kalın kafalının teki olsam da nihayet jeton düştü:

Her hanenin 5 lt şartını karşılaması kolay değil ve atık yağı saklamak da sorun ama bina organize olduğunda kolayca aşılabilir bu miktar engeli.

Bunun için tek yapılması gereken bina sakinlerini “Kızartma yağlarınızı, hatta her türlü atık yağı lavaboya dökmeyin. Hem boruları tıkıyor hem de doğaya çok zarar veriyor. Bir şişeye, kavanoza doldurup kapıcıya verin” diye bilgilendirirken, kapıcıya da “Bunları bir kenarda biriktir, 5 lt’yi aştığında şu telefon aranacak, onlar gelip alacaklar” demekten ibaret.

Tıkanan tesisat dertleriyle ve masraflarıyla boğuşmak, çok uzun yıllar boyunca temizlenmeyecek ve sonuçta yine bize, çocuklarımıza türlü dert olarak dönecek şekilde denizi, toprağı kirletmek yerine elektrik enerjisine dönüşmesi doğrultusunda hassasiyet göstermek daha iyi değil mi?

Bilmiyorum başka kuruluş var mı? İnternetten ‘Ezici yağ’ diye arandığında kolayca ulaşılıyor sözünü ettiğim firmanın http://www.ezici.com.tr/bitkisel_atik_yaglar.html adresine ve ücretsiz arama hattı olan 444 28 45 telefonuyla pek çok bilgiye.

Çok komik ve aptal bir dünyadır bu, hep değişir de bazen çok geç değişir kafası.



Eyüp Şeker