AĞAÇLARA KIYMAYIN EFENDİLER
HABERİN MATBAAYLA HİÇBİR İLİŞKİSİ KALMAMIŞTIR
Şiddetli uyumsuzluk nedeniyle ayrılmışlardır ve bir daha da bir araya gelmeleri mümkün değildir.
Israrla iki yanlış yaklaşım sergileniyor.
Öncelikle habercilikte kağıdın geleceğinin çoktan kapandığı görülmüyor.
Diğer yanlış yaklaşım ise "İnternete bağlanmak" kavramının kullanılmasında yatıyor. Bağlanmak devri çevirmeli modemlerle tarihe gömülürken her yer ve ortamda her an açık olan sistemler yaşama çoktan girdi.
Bağlanmak değil, "Yeni bilgi geldi mi diye bakmak" demek gerekiyor.
Selüloz kaağıt ve matbaa mürekkebi zaten yok haberciliğin geleceğinde, her türlü elektronik kaağıt ve cep kitabı benzeri kolay okunabilen taşınabilir cihazlar egemen olacaktır yayıncılığa. Bu kaçınılmaz…
Gazetecilik, özellikle habercilik dendiğinde iki kavram unutulmalı artık: Bağlanmak ve selüloz.
Şu anki durum, İstanbul dışındaki yerleşim yerlerine gazetelerin, bir, hatta birkaç gün sonra gittiği o eski günlere benziyor. Yeni yollarla ulaşım sorunları aşılıp farklı yerlerdeki ilave matbaa tesisleri hayata geçirildiğinde geride bırakıldı o uzun gecikmeler. Şu an yaşanan da araç yokluğundan ibaret. Oysa hizmet yapısı uygun… Gereken araçlar hizmete girdiğinde geride kalacaktır bayat haber sorunu.
Evet, gazete, kaağıda basılmaya devam etse de bu bildiğimiz anlamdaki gazete olmayacak, bambaşka bir anlayışa bürünecektir. Bayatlamayan veya sıkça örneğini görmeye başladığımız derlenmiş ilginç haberler ağırlığında çıkacaktır gazeteler büyük ihtimalle.
Borsa verileri analiz yapacaklar için önemini koruduğundan yine yer alacaktır gazetede. At yarışı meraklıları da, İdda'cılar da ders çalışabilmek için bekleyeceklerdir bu dökümleri… Bahisçiler, analizciler hep önemli sayacaktır zaten bildikleri bu sonuçları… Ve zaten bunlar artık haber değil bilgidirler.
Geleceğin gazetelerinin yazarların ağırlığında çıkacağını düşünmek doğru ve yerinde bir öngörü olacaktır. Egemenlik kayıtsız şartsız köşe yazarlarının ve yorumcularındır. Bilgiyle dolu gazetelerinde düşünce ve yorumlarını paylaşacaklardır okuyucularla.
Bağlanmak terimi çevirmeli modemle tarihe gömüldü. Artık bağlanmıyor, sabah açıyor yatarken de kapatıyoruz cihazlarımızı. Epeyce kişi ise hiç kapatmıyor… Bağlanmak yok artık, açmak var… Bilgisayarı, Blackbilmem ne gibi zamazingoları açmak, gün bitiminde kapatmaktan ibarettir günümüz insanının bütün yaptığı… Bağlanmak kavramının o kadar farkında değiliz ki, artık, ancak internet bağlantısı koptuğunda, bir arıza olduğunda farkına varıyoruz bağlanmanın.
Selüloz kaağıt ve alışılmış matbaa baskısı asla olmayacaktır haberciliğin geleceğinde. Hatta bu gününde bile yok aslında. Elektronik kaağıt kavramının fazla ciddiye alınmadığını, üzerine pek düşülmediğini söylersek yanlış olmaz. İhmal edilmiş, önemi fark edilememiş, sonunda bu tür cihazların eksikliğinin şiddetle hissedildiği günümüze gelinmiştir… Bu hataya düşülmesinin asıl nedeni, sadece bilgisayar kavramıyla konuya eğilmekte yatıyor sanırım. Eğer cep telefonlarına yaklaşıldığı gibi yaklaşılsaydı elektronik yayıncılığa, şimdi müthiş cihazlar olurdu elimizde. Bilgisayara takılıp kalma yanlışı yüzünden görülemeyip ihmal edilmiştir bu uçsuz bucaksız alan.
Kolay taşınıp rahat kullanılabilen çok ucuz ekranların, elektronik kaağıtların piyasayı doldurmasının eli kulağındadır. Pul kadar ekranlı telefonlar ve takoz gibi dizüstüler değil, katlanıp/kıvrılıp cebe konulan, açıldığında hemen istediğimiz bilgileri ve hizmeti bize sunan, çok pratik, kolayca okunabilecek büyüklükte cihazlardır gelmekte olanlar. Bunun dışındakiler gazetecilik ve yayıncılık için geleceksiz, nafile çabalardır.
Bilgisayarın USB'sine takılı olan aleti evden çıkarken yanımıza alacak veya metro turnikelerine gelmeden önceki habermatik'e birkaç saniye dokundurup yeni haberleri yükleyeceğiz. Öyle HD kalitesi falan beklemeyecek kimse şimdilik bunlardan. Görüntü kalitesi değil okunabilirlik önemli sayılacak öncelikle. Fazla yük olduğu görülürse, ilk örneklerinde internet bağlantısı bile olmayabilir. Kısaca, enerji ve bilgi şarj edilen okuma cihazları diye tanımlanabilir bunlar.
Bütün bunların çok uzak bir gelecekte olacağını düşünmek ise diğer bir büyük yanlış olacaktır. Çünkü gelecek değil, çoktan geldi… Sadece görmüyor, göremiyoruz.
Karşı çıkanların "Öyle olsa bile bu ülke için uzak bir gelecektir" demeleri yine büyük bir yanılgı olacaktır. Hem de çok büyük… Bunu anlamak için cep telefonu kullanımına bakmak yeterlidir.
Ne kaağıdı ne bağlanması? Selüloz ve mürekkep çoktan tarih oldu gazetecilikte.
Her şey gelecek cihazlara bağlı. Çok rahat taşınabilen, cep defteri gibi açılıp bakılabilen, kullanışlı ve pratik cihazlar kullanıma sunulduğu anda gazete matbaa makineleri çöpü boyladı demektir. Kullanışlılık ve pratiklik çok uzaksa eğer, hükmü sürecek demektir selülozla mürekkebin. Baskı ve boya sistemiyle haberin hiçbir ilişkisi kalmadığına göre ve tek eksik unsur taşınabilir pratik cihazlarsa, gün sayma çok hızlanmış demektir. Çünkü haberciler için artık olmazsa olmaz oldu taşınabilir elektronik sistemler. Gazetecilik anlamsızlaşıp gereksizleşmekle karşı karşıya… İnsanlar da haber okuma alışkanlıklarını kaybetmekle karşı karşıya… Basın, ya haber verme işini tamamen TV'ye ve bugün kullandığımız anlamdaki bilgisayarlara terk edecek, ya da yeni haber sunma sistemlerini hayata geçirecek. Yoksa basılı gazeteler de, haber okuma alışkanlığı da tarih olacak. Tabii bugünkü gazetecilik de tarih olacak, yerini tamamen televizyonculuğa bırakacak.
Haberin matbaalarla hiçbir işi kalmadığını tam algılayabilmiş değiliz gibi gözüküyor. Okuma güdüsünün de doyurulması lazım. Ne gerektiği apaçık ortada değil mi? Trende metroda açıp ister gazetesini okumak, isterse kitabına kaldığı yerden devam etmek varken, evden çıkmadan bilgisayarından veya TV'den öğrendiklerinden de eski, hatta gecekilerden bile eski, çoktan bayatlamış haberleri okumak için neden çarşaf gibi kaağıtlarla boğuşsun insanlar?
Kaç yıldır gazete satın almıyor, bütün gazeteleri internetten okuyorum. Bir kısmında haberler her an yenilenirken epeycesinde bayatlamış haberler var. Güncellenen gazetelerden haberleri okuyup güncellenmeyenlerde sadece köşe yazarlarına bakmakla yetiniyorum. Bu da demektir ki, güncellenen gazetelerin kaağıt olanlarını satın alsaydım eğer, haberlerini okumayacak, ya gidip internetteki haber sitelerine bakacak ya da TV seyredecektim.
Cumhuriyet bu duruma iyi bir örnektir. Gazetenin internet abonesiyim. Sadece haber başlıklarına göz atıyor, eğer diğer internet gazetelerinde denk gelmediğim bir haberse veya sunuş farklılığı olduğunu düşünürsem okuyorum ancak. Çünkü çoktan bayatlamış durumda verdiği haberler. Kaağıt baskının aynısı olan internet yayınının haberle ilişkisi kalmamış demektir bu. Ancak yakın zamanda yayına başlayan Cumhuriyet Portal'da yeni haberleri görebiliyor insan ama bu yayın da yetersiz ve yavan kalıyor. Özetle Cumhuriyet'in haberle ilişkisi koptu kopacak. Eğer durum değiştirilmezse yazar ve düşünür gazetesi olup çıkacak Cumhuriyet. Durum diğer gazetelerde de farklı değil. Kaağıt baskılarındaki haberlerin herkesçe okunduğu şüpheli. Çünkü hepsi çoktan bayatlamış durumda. Peki onca kaağıt ve mürekkep nereye harcanıyor? Okunup okunmadığı belirsizken neden harcanıyor bu paralar?
Nereye kadar sürer bu belirsizlik, nereye kadar atılır paralar çöpe, gereksizce nereye kadar katledilir ağaçlar, nereye kadar dikilir devasa matbaa tesisleri, nereye kadar yapılır gerçekte talep olmayan bir şeye yatırım? Eğer hiçbir geleceği kalmamışsa kim çaba harcar bunlar için? Kaağıt tüketiminde gazetelerin payının çok büyük olduğu bilinirken ne kadar daha izin verilebilir bu anlamsız ve gereksiz israfa?
Kaağıt gazeteyi elimde tutmayı seviyorum romantiklikleri soruya yanıt olamayacağına göre, gazetenin geleceğinin ne olacağı çok açık değil midir?
Haberin matbaayla hiçbir ilişkisinin kalmadığının tescilini yapacak cihazları beklemekteyiz. Hepsi bu.
Erzincan'dan satın aldığım bir kavanoz reçel ertesi gün kapımdayken neden bekleyeyim haber okumak için bir gün sonra çıkacak gazeteyi.
E-ticaret çok ilgi görmeye başladı ya, bu işe soyunan soyunana. Geçenlerde internetten satın aldığım üründe yanlışlık olduğu için mağazaya telefon ettim. Telefona çıkan çocuk "Kimse yok abi, Cumaya gitti…" deyince ne büyük(!) bir mağazayla(!) karşılaştığımı ben bile anladım.
Şaka bir yana; bilgisayarı, interneti olan her esnaf e-ticaret yapabileceğini fark edeli çok oldu. Çorum'un bir köyünde ürettiği reçelleri satmak için hazırladığı sayfaya "Kargo firması haftada iki gün geliyor. Bu yüzden siparişleri sadece şu iki gün kargoya verebiliyoruz" açıklamasını koyan köylü de şaşırtmıyor artık bizleri, tanıtım sayfasına "Ne istediğinizi söyleyin, sipariş verdiğinizde reçeli, ekmeği hemen pişirir öyle gönderebiliriz" uyarısını koyan da...
Elektronik ticaretteki bu hızlı yaygınlaşmada kargo firmalarının önemli payını görmek gerekir. Hemen her yerden bir günde teslim ediliyor siparişler. Sonuçta neredeyse, ha Migros veya CarrefurSA'nın internet şubelerinden almışsın ha Hatay'daki bakliyatçıdan, pek fark etmiyor. Çünkü internet marketleri de en az yarım gün sonra teslim edebiliyor semtindeki mağazasından derlediği siparişleri.
Adam memleketin bir ucundan reçeli pişirip gönderirim diyor, gazeteciler her yerden yağan haberler elindeyken, rotatifler dönmeden veremem demekteler. Tam bir turşusal perhiz durumu… İyi de ben niye bekleyeyim gazetecinin keyfini! Evet, kaağıt gazete güzel, ben de seviyorum ama gecikme kaynaklı olumsuzluklarına ilaveten epeyce kullanışsız yanı daha var. Saklamak veya alıntı yapmak istediğimde işim çok kolaydır e-gazetede. Eskisinde ise makas elde girişmem veya başka başka araçlarla kopyalamam gerekir.
Memleketin bir ucundaki köylüden reçel almaktan kaynaklanan bir takım olumsuzluklar, sorunlar var tabii… Olmaması imkansız… Unutmamak gerekir ki aynı durum Migros veya CarrefurSA'nın internet mağazasından alışveriş yaparken de söz konusu. Bilinmeyen veya tanınmamış markanın ürününü ya da meyve sebze satın alırken de benzer bilinmezliklerle karşı karşıyayız. Çıplak gözle görmek başka, sadece satıcının sözüyle hareket etmek başka şey. Bir Çekoslovak sözüydü sanırım; bir şey satın alırken kulaklarına değil gözlerine güven. Gözlerden yoksun yapılan alışverişlerde umulanla karşılaşmamak her zaman söz konusu. Bu durum e-ticaretin önemli bir sorunu olarak yerini korumakta. Görsel öğeler eklendikçe daha isabetli kararlar verebilecektir insanlar. Neyse, asıl konudan sapmayayım.
Birkaç ay önce internetten elden düşme, Windows XP lisanslı bir HP Compag bilgisayar satın aldım. Üzerinde XP ürün anahtarı etiketi yapışık olan bilgisayarla birlikte gelen kopya XP CD'lerinden sistemi yeniden kurmak istediğimde Windows'un hata verdiğini görünce satıcıya durumu bildirip orijinal XP cd'lerini istedim. Yokmuş, XP cd'lerinin kopyasını gönderdi yeniden. Sonuç değişmedi. Sistemin verdiği hata mesajıyla ilgili çözümlere baktım Microsoft destek sitesinde. En azından ben bugüne kadar sistem sorunlarıyla ilgili Microsoft'un önerdiklerinin bir işe yaradıklarını görmedim. Tek ve kesin çözüm var, Windows'u baştan kurmak. Sorun kopya cd'den kaynaklandığından çaresizce önerilen bu çözümlerle boğuşmaya başladım.
Windows 98 veya Windows ME cd'sinden DOS ortamında bir dosyanın kopyalanmasından söz eden çözümlerdi Microsoft'un önerdikleri. Bilgisayardan çakmamakta direnen benim gibi birinin yapması mümkün olmayan işlemlerle karşı karşıya olduğumu görsem de yılmadım, hemen giriştim. Daha en başta duvara toslayıverdim. Temel açılış dosyaları yüklenmemiş bilgisayarda DOS'da işlem yapmaya kalkmak demek, karakterlerin yerinde yeller esen klavyeyle boğuşmak demektir. Nokta nerdedir, iki nokta üst üste nereye gizlenmiştir, ters bölme işareti nereye uçmuştur belli değildir, deneme yanılmayla bulmak zorundasındır bütün hepsini.
Uğraşır didinir o birkaç satırlık komut dizisini yazarsın, canın çıkmıştır, bir halta yaramadığını görünce ne hale gelirsin anlatmaya gerek yok sanırım. Yılmazsın, yeni baştan girişirsin, yine olmaz. ME'yle olmadı bir de 98'in 2. Sürümüyle deneyeyim dersin. Nafiledir…
Elimde lisanslı bir orijinal XP cd'si olsa hiç sorun yoktu. Sistemi ondan kurup bilgisayar kasası üzerindeki ürün anahtarını girdiğimde sorunsuzca çalışacaktı bilgisayar. Ne yazık ki yoktu, ödünç alabileceğim kimse de yoktu… Geçerli bir lisans söz konusuyken gidip neredeyse bilgisayarı aldığımın yarı parasına yeni bir XP cd'si satın almayı saçma buluyordum. Beklediğimi satın alamamaktan kaynaklanan aldanmışlık duygusu da cabasıydı…
Bir yere varamadığımı görünce, tavsiye üzerine, başka bir kopya cd'den XP'yi kurup internetten indirdiğim crack yazılımıyla ürün anahtarını aktif hale getirmeye çalıştım. Bir işe yaramadı veya ben beceremedim.
Pes etmiş, kararımı vermiştim; bilgisayarın lisanslı bir XP'si olmasına rağmen, kullanılamayacaktı… Satın alma gerekçelerimden biri olan orijinal XP'den mahrum kalacaktı bilgisayar. Başka bir çözüm bulmak gerekecekti.
Son olarak HP destek birimine telefon edeyim dedim.
Bilgisayar üzerindeki Windows ürün anahtarı numarasını istediler, verdim.
14’ü akşamı HP’yi aramıştım, 19’u sabahında cd’ler elime geçti. Hepsi buydu. ABD, İngiltere veya İrlanda geçiyor insanın aklından, hiç beklemediğim bir yerden, Macaristan'dan kargoya verilmişti cd'ler ve yanlış hatırlamıyorsam 1 günde bana ulaşmıştı.. Tam o günlerde HP'nin burada yatırım yapma kararı aldığını öğrenmek de çok hoştu. Yani önümüzdeki yıllarda Macaristan'dan değil, Çorlu'dan gelecekti cd'ler. Aslında belki yine oradan gelecek, buradan da başka ürünler gidecekti dört bir yana. Bir günlük kargo ulaşımı dışında kalan zaman, büro işlemleri ve cd'lerin basılması içindi. Hangi aşamalardan geçildi, önce HP merkeze mi yoksa doğrudan Macaristan'a mı bildirildi bilemeyeceğim; HP Türkiye bildirmiş ve cd'ler ürün anahtarı girilmiş şekilde basılıp bana ulaştırılmıştı. Şurası çok açık ki, büyük kısmı elektronik haberleşmeyle halledilen bu işin tamamı bir gün içinde de gerçekleştirilebilirdi.
Paketi açtım cd'lerden sorunsuzca kurdum XP'yi.
En başta yapmam gerekeni en sonunda akıl edebilmiştim. Bir şey beklediğimden değil, öylesine aramıştım HP'yi ve çok şaşırmıştım. Çünkü farkında değildim elimin altındakilerin, göremiyordum sahip olduklarımı.
Böyle bir dünyada yaşarken haberleri basacak matbaa makinelerinin çalışmasını beklemek olacak şey mi?
Her şeyin böylesine hızlı olduğu, hatta bunun zorunlu olduğu bir dünyada selüloz kaağıda haber basmak tam anlamıyla anlamsızdır, gereksizdir, ziyandır.
Özellikle de akıla ziyandır…
Eyüp Şeker
7 Mayıs 2009
.