BAKIŞLARA KALKAN



Karşı binada hayli enteresan ve dikkat çekici bir durum var. Üst kattaki bir dairenin perdeleri hep sıkı sıkıya kapalı… Olabilir, sık rastlanıldığı gibi hassaslar bu konuda demek. Bunda bir şey yok, insanın dikkatini çeken geceleri balkon lambasının yakılması ve epeyce büyük çarşaf benzeri siyah büyük bir bezin balkona asılması. İşte, tuhaf bulduğum bu.

Yanılmıyorsam yeni taşındılar, daha önceden dikkatimi çekmemişti. Zaten o binada kimler vardır farkında bile değilim. Haftalardır balkon lambasının yanması ve o siyah çarşafın asılmasıydı dikkatimi çeken. Lamba yanlışlıkla açık unutulmuyor, her gece düzenli şekilde yanıyor, gündüz ise kapatılıyor. Tabii ki, çarşaf hep asılı…

Şimdi gel de senaryo üstüne senaryo yazma, di mi ama.

Nedir bu çarşafla, gece boyu yanan ışığın açıklaması dediğimde bulabildiğim en akıla yatkın açıklama:

Şimdi, en dışta siyah çarşaf, onun biraz gerisinde yanan tavan lambası ve onun da arkasında normal beyaz perdeler. Simsiyah bez, ışık tabakası, beyaz perde, müthiş bir yastıklama değil mi! Kısacası tam bir yalıtım. Neye? Kızılötesi görüş sistemlerine. Başka şey gelmiyor aklıma.

Bu durumda ikinci soruyu sormak kaçınılmaz: Eğer öyleyse, kimden/neden saklanmaya/korunmaya çalışıyorlar?

Tam karşımızda ve aramızda tahminen 50 metre var. Bir de sağımızdaki solumuzdaki apartmanlar var. Geçtik hısım akraba kısmını, çoğu komşu tanıdık, bildik kişiler. Yeni taşınan, tanımadıklarım da var tabii. Hangimizden sakınıyorlar?

Ve aslında bir soru daha kaçınılmaz hale geliyor:

Neyi saklıyorlar, neden saklanıyorlar?

Normal bakışlardan sakınmak için perde yeterli, peki neyin nesidir koskoca pencereyi örtecek şekilde asılan bu kapkara çarşaf ve niye gece boyunca yanmaktadır balkon ışığı?

Günün çoğunu geçirdiğim salonun perdelerini, özellikle de bilgisayarın karşısına gelen bölümü kapatmam, çünkü boğuluyorum, daralıyorum. Dışarıya bakmasam da geniş alanın varlığı rahatlatıyor beni. Bilgisayar başında otururken, kimi de TV seyrederken, yan tarafımdaki bu boşluğun varlığı iyi geliyor. Perdeleri kapattığımda tamamen yaşamdan soyutlandığımı hissediyorum, boğuluyorum, bunalıyorum. Ancak kendimi vererek seyredeceğim bir program veya film falan varsa gidip uzandığım kanepe perdenin ardında kalıyor, dışarıdan gözükmez.

Bir de Tutsak faktörünü unutmamak gerekiyor. Onun karşısına gelen perdeyi de gündüz açmazsam dünyayı başıma yıkar. Haksızlık etmeyeyim, koşu bandına çıktığımda perdeleri seyretmek istemediğimden, sadece kuşbeyinli için değil kendim için de istiyorum oradaki perdeyi de açmayı ama o bölümü tamamen kapatıyorum geceleri. Neyse.

Kısacası kabak gibi ortadayım. Günün çoğunda bilgisayar başındayım, kafamı sola çevirdiğimde, tam karşımdaki koskoca binada, gündüzse simsiyah çarşaf, geceyse yanan balkon ışığı yapışıp kalıyor gözüme.

Ve sonuçta bu yazının yazılması kaçınılmaz hale geliyor.

Di mi yani, haksız mıyım!





Eyüp Şeker



.