ZORLUK DERECESİ, “HAZIR ÇORBA”


Pazı sarmasıyla uğraşmak istemeyen ne yapar?

Kendi payıma konuşabilirim; pazı yemeği yapar.

Pazı yemeği nasıl yapılır bilmiyorum, araştırmadım da… Pazılar bana, ben pazılara, tren görmüş durumsalında bakarken ürettiğim bir çözüm pazı yemeğinden kast ettiğim.

Tarifi veriyorum, hazır mısınız!

Pazıları doğrar hazır edersin.

Birazcık zeytinyağında soğanları kavurma faslı, sarımsak falan, bir iki de domates, biraz salça… Birkaç yüz gram da dana kuşbaşı, eklenen bir miktar su çekinceye kadar pişirme durumları falan filan… Bildiğimiz sebze yemekleri ön hazırlıkları işte. Bu aşamayı geçtik mi geçtik.

Şimdi büyülü katkıya geliyoruz; 1 kutu haşlanmış barbunya fasulye konservesi. Evet, bu mudur, budur büyülü malzeme… ‘Pazı barbunyalar diyarında’ yani.

Malum, pazı çabucak piştiğinden, fasulyeler önceden haşlanmazsa keyifsiz durumsallarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Yoksa, ya pazılar püre olacaktır ya da fasulyeler sapan taşı, etler de lastik fabrikasına ham madde... Bu açıklama da neyin nesi, gereksiz lüzumsuz işgüzarlık falan diyene kafa atarım bak. Demek ki, var bir şeyler, yaşamdan ders çıkartmışlığımız falan var, di mi yani. Ve de iyilik yapasım, birileri ders çıkartmadan öğrense fena mı olur diyesim gelmiş. Kapayın çenenizi.

Haşlama faslıyla uğraşmak istemeyen ne yapar, konserve haşlanmışını alır. İşte bu kadar...

Sonracıma, doğranmış pazıları da ekle, aklına esen bir şeyler daha varsa doldur hepsini tencereye, suyunu ekle, pul biberini tuzunu tamam et, bırak pişsin.

Sonra boşalt, indir mideye.

Gerçekten tavsiye ederim, iyi bir sebze yemeği ve lezzetine diyecek yok.

Farkındayım, pek de pratik olmadığının...

Zorluk derecesini hazır çorbadan yukarı çeken tek aşama, pazıları yıkayıp doğrama faslı. Ispanak gibi, taze fasulye gibi pazının da dondurulmuşu satılsa, hazır çorba bile zor kalır bunun yanında ya. Di mi ama. Fark edeceğini sanmıyorum ya, lezzetten birazcık daha ödün vereyim dersen, domates suyu veya rendesi kullanıp domates doğramaktan da kurtuluverirsin, olur biter.

Al sana ‘Zorluk derecesi hazır çorba’ durumsalında sebze yemeği başyapıtı.

Hadi yine iyisiniz, afiyet şeker olsun.

Yemek mevzuunda yalnızca başyapıtlarım yok, fena halde çuvallayıp madara oluşlarım da var.

Örneğin müthiş bir lazanya maceram var ki, tam bir şenlik. Buraya dikkat, şölen değil, şenlik…

Esti aklıma, lazanya yapacağım. İnternetten birkaç tarif bulup ortak noktalarından hareketle işe giriştim.

Malzemelerini hazır ettim, geçtim ocağın başına.

Kıymalı kısmını hallettim, beşamel sosunu hazırlarken bir yandan da lazanya yapraklarını haşlayacağım suyu ısıtıyorum.

Su kaynayınca lazanya yapraklarını attım içine. Bir yandan sosu karıştırıyorum, gözüm haşlanan yapraklarda.

O ne!
Ne haşlanması, külçe hamur haline gelmiş bizim lazanya yaprakları.

Ne oluyoruz, bu da nesi, makarna dediğin bu hale gelmez… Bende panik kıyamet… Kaptım ambalajını, gidip gözlüğü aldım ve de müjdeli uyarıyı gördüm; ‘Haşlamaya gerek yoktur’.

Hay ben sizin…

Tuğlaya benzeyen külçeleşmiş lazanyaları çıkarttım, bir işe yaraması mümkün değildi. Yatmıştı benim lazanya işi.

Ne bileyim ben. Makarna dediğin haşlanır, nereden akıl edeyim haşlanmayacağını. Zaten paket üzerindeki yazılar gözlükle bile okunmayacak kadar minnacık.

Bir yığın ıvır zıvır yazıyla doldurmuşlar paketi, iki sözcüğü büyük yazmayı akıl edememişler.

Zaten eskiden beri bu illet duruma fazlasıyla illet olup dururum, sonunda tam çattık küçük yazı belasına.

Hemen her üründe aynı hastalıklı yaklaşım var aslında.

Örneğin hazır çorbalar; paketlerin üstü, yığınla yazıyla resimle doludur, en önemli iki şeyi okumak için gözlük bile yetmez, öyle mini minnacıktır ki, pertavsız gerekir.

Bunlardan biri çorbanın yapılışıdır, diğeri içeriği.

Hemen hepsi 1 litre (5 bardak) suya yapılıyor yanılmıyorsam ama işin pişme kısmında 5 ve 10 dakika olmak üzere iki farklı süre söz konusu. İşte bunu görmek için gözlük peşinde koşmayı anlayamıyorum. Tamamı 5-6 sözcükten ibaret tarifin büyük yazılamayışını aklım almıyor bir türlü. Oysa o paketin en önemli ayrıntısı budur. Hazırlanışı bölümünü rahatça okunacak kadar büyük yaz, ondan sonra ne yazarsan yaz kardeşim.

İçerik meselesi de aynı. Neyden ne miktar, ne kadar yağ, ne kadar karbonhidrat var bunun içinde diye bakmak istiyorsun, görmek ne mümkün, mikroskop lazım. Oysa pek çok kişi için öncelikli merak konusu haline geldi içerikler. O liste bit kadar değil de iki katı falan basılsa, bütün bu sıkıntılar ortadan kalkacak ama nedense bu akıl ermez hastalıklı yaklaşım ısrarla sürdürülüyor.

Aslında her markanın, her ürünün paketinde bu anlaşılmaz, tuhaf durum geçerli. Bilemiyorum bu yaklaşımdaki mantığı. Böylesi öncelikli kısımlar büyük yazılırsa geri kalan küçükleri kimse okumaz falan mı deniyor? Böyle düşünüyorlarsa, yazmasınlar diğer ıvır zıvırları. Demek ki ilgilenmiyor insanlar diğerleriyle.

Kafa atacağım bak…

Hasta etmeyin adamı, büyütün şu yazıları kardeşim. Sonra ortaya çıkanların yüzüne kumrularla güvercinler bile bakmıyor.

Bunca başyapıttan sonra diyorum ki, ”Ne işim var lazanyayla, neyime yetmiyor hazır çorba”.


Eyüp Şeker