Banka hesabım boşaltılmış, kuruşuna kadar ne varsa iç edilmiş.
Flaş flaş flaş, zanlı tespit edildi…
Yemeyenin malını yerler hesabı, kaç aydır biriktirdiğim emekli maaşlarım uçmuş.
Oysaki ne hayallerim vardı, dokunmayayım, biriksin, ya yat alırım ya da jet diyordum.
Kaç haftadır tatile çıkmadım, şöyle uzanırım Rivyera sahillerine, Antiller’e, güvertede uzanıp marsık gibi kızarırım ya da atlarım jetime konarım Avustralya’ya, oradan da Rio’ya falan geçerim hesapları yapıyordum.
Kör talih işte, geldi beni buldu yine. Gitmiş paracıklarım…
Aslında büyük bir dertten kurtuldum, karar veremiyordum bir türlü, tekne mi jet mi diye. Burada kalsa gene iyi, tekne desem, kuğu gibi süzülen yelkenli mi yoksa sürat canavarı bir şey mi olsun boğuşmasında buluyordum kendimi. Tekneden vazgeçtiğimde, pervaneli zaten almayacağımdan, jetin Lear’ini mi çekeyim kapıya, yoksa geniş gövdeli Falcon’unu mu karasızlıklarında debelenip duruyordum aylardır.
İyi mi oldu nedir, paracıklar uçunca kurtuldum bütün bu kararsızlıklardan.
İki gün önce açtık interneti bir bakalım dedik bankaya, son ayın maaşı gelmiş mi, asayiş berkemal mi? Bir de ne göreyim külliyetli bir uçma olmuş hesaptan.
Bu da nesi, neler oluyor, hekırların gazabı üzerime mi oldu yoksam!
Dur hele, kim çekmiş nereye gitmiş anlamaya çalışalım deyip detay istediğimde şırrak diye siteden şutlanıverdim.
Hayda, bir daha girdik hesaba, ‘Dekont (Yoksa Döküm müydü?) ister misiniz’i bir kez daha ‘Evet’ledik, haşırt yine şutlandık İnternet şubesinden. Uyanamadık, bir daha denedik, yine yedik tekmeyi...
“Neler oluyor, dizüstümü tamamen ele mi geçirdi mikro mahlukatların efendileri. Bu ne iştir, paranın nereye gittiğini, kimin tarafından çekildiğini bile görmeme izin vermeyip şutluyorlar siteden. Seçtiğim güvenlik limitlerinin birkaç kat fazlası beşbin TL’ye yakın parayı nasıl çekerler, var bu işte bir iş” cinsinden düşünceleri geliştirip dururken telefona sarılıp bankayı aramaya karar verdik.
Sanırım olan şuydu; döküm almaya kalkışıp ‘Evet’e basınca ‘Açılır Pencere Engelleyicisi’ devreye giriyor, bunun üzerine ‘Açılır Pencerelere İzin Ver’i tıklayınca da yallah dışarı postalıyor bankanın yazılımı. Çok sıradan ve basit bir işlem için, bankanın neden açılır pencere sisteminden seçtiğini, seçtiyse neden vazgeçmediğini ve bankaya girip işlem yapacaksam tarayıcımın ayarlarını neden değiştirmem gerektiğini anlayamıyorum. Yalnızca döküm görmek isteyenler hesaplarına bakar gibi ulaşırlar isteklerine, yazıcı çıktısı isteyenler için ise ayrı seçenek falan konur. Tamam, çakmıyorum işin teknik kısmından ama hesaba girildikten sonra, yani içeride ‘Açılır Pencere’ sisteminin kullanılmasını aklım almıyor bir türlü. Zira hiç kimsenin ‘Açılır Pencere’leri devre dışı bırakmadan İnternette dolaşabileceğini düşünemiyorum. Neyse, vardır bankanın bir bildiği diyelim konuya dönelim.
Kaç aydır elimi sürmüyordum paracıklarıma, uçmuşlar… Bende renk menk atmaz da ne olur?
Telefonda karşımıza çıkan kızcağıza derdimizi anlattık. Baktı etti ve zanlının kim olduğunu söyleyiverdi: “Bu işlemi SGK yapmış, para onların hesabına aktarılmış.”
Hayda, bu da neyin nesi. Ne Kurumdan ne de Bankadan arayan oldu, ne haber verildi ne bir şey. Borcumuz harcımız ihtilafımız falan yoktu, niye geri almışlar ödedikleri maaşları diye sual eyledik ama kızcağız daha fazlasını bilmiyordu, “Bunu SSK’ya sormanız gerekiyor” demekten fazlası gelmiyordu elinden. Teşekkür ettik.
Bilgi bulmak merakıyla girdik SGK’nın sitesine. Ben kim, çıfıtçı çarşısına benzeyen koca sitede derdime dair bilgiye ulaşmak kim. Gün ola harman ola demekten başka çare yoktu.
Aslında çok rahatlamıştım. Nasıl rahatlamayayım, mikro mahlukatlarını üzerime salan hekırların kurbanı olmamıştım, daha ne olsun! Ben değil miydim daha dün ahkam üstüne ahkam kesen, herkeslere akıl satan! Nice olurdu halim, çıkamazdım internet içine, di mi yani.
Gün oldu, harmana giriştik. Çevirmeye başladık ALO 170’i, mümkün mü düşürmek. Başka numara derdine düşüp Genel Müdürlükte birine ulaştık ve de “Beş altı aydır çekmeyip hesapta biriktirdiğim emekli maaşlarımı geri almış Kurum” dememle aydınlanıverdi mesele.
Meğer 3 aydan fazla çekilmeyen maaşlar kuruma iade edilirmiş.
Ölür kalırsan haybeye ödeme yapılmasın diye galiba. Statü değiştirince maaş statün de değişiveriyor ya, o hesaptan yani.
Vukuat belgesi alacakmışım Nüfus Müdürlüğünden, kimlik fotokopisini de çıkartıp “Ben yaşıyorum, ölmedim, iç ettiğiniz paraları iade edin bakiim” içerikli bir dilekçeyle SGK Bölge Md.ne başvuracakmışım. Öyle dendi.
‘Vukuat belgesi’ denen yaşadığımı gösterir belgeyi almak için gittik Nüfus Md.ne, çıkartıp koşturduk Yenimahalle’deki SGK Bakırköy Bölge Md.ne.
O da nesi, bir zamanlar karınca gibi insan kaynardı, artık in cin top oynuyor Bakırköy Bölge Md. bildiğimiz yerde. Kapıda “Bağcılar Belediye Binası karşısına, Güneşli’ye taşındık” yazılı bir bez afiş.
Hayda, yer mi kalmadı, Bakırköy SGK’nın Güneşli’de ne işi var! Akıl sır mı erer büyüklerimizin işlerine, vardır bir bildikleri. Dua et Istrancalar’a, Çatalca’ya taşımamışlar.
Temiz 30 sene var o taraflara gitmeyeli. Son hatırladığım, taş ocağı ve hafriyat kamyonlarının gidip geldiği ıssız yolun yamacında kalan köylük küçük bir yerdi Güneşli.
Ertesi gün düştük yola, mümkün mü tanımak; her yer yapı, kalabalık kıyamet, adım adım ilerleyen trafik...
Binaya girmemizle çıkmamız bir oldu; elimize tutuşturuldu Ankara Genel Md.nde bir adres, “Evrakları buraya iadeli taahhütlü göndereceksiniz” dendi.
Hayda, “Genel müdürlüğü arayıp sorduk, bölge müdürlüğüne dilekçe vereceksiniz dendi, o yüzden buralara kadar geldik. Madem dilekçe oraya gönderilecekti niye söylemediler?” diye yakınmak yararsızdı.
Aslında yakınmaya hakkım yoktu. Yine tabakhane yönteminin kurbanı olmuş, akılsız başımın cezasını çekmiştim. Genel Md.de görüştüğüm memur “Bu konu için şu şubeyi şu numarayı arayacaksınız” demişti demesine ama leb demeden leblebiyi anlamaktan vazgeçmeyen ben ‘Mesele anlaşılmıştır’ zannıyla Güneşli yolunu tutma macerasında bulmuştum kendimi. Yetinmeyip verdiği numarayı arasam büyük ihtimalle gitmeyecektim ta oralara.
Bir türlü yanıtını bulmayı başaramadığım “Müdürlük neden buraya taşındı?” merakını gidermek umuduyla sorduk memura, “Bilmiyorum”dan başkasını duymayı başaramamıştım ki, başkasından öğrendik. Malum, dertli çok, yakınan yakınana: “Bakırköy Belediyesi CHP’li ya, orada hiçbir şey bırakmadılar, hepsini başka yerlere götürdüler. Burası iktidar partisinin ya, kalkındırmak için buraya taşıdılar.”
Döndük geldik, evin iki adım ötesindeki PTT’den postaladık evrakları.
Bu arada bolca düşünme fırsatım oldu.
Bir de bankaya bolca verip veriştirme fırsatım...
Hadi, müşteriyi telefonla uyarmak Banka için lüküs hayat gibi kaçıyor diyelim:
Her gün gönderdikleri “Kredilerimiz acayip ötesi müthiş cazip, kartımızla falanfilandan yapacağınız alışverişleriniz 1.800 taksit” türünden bir yığın e-postaya layık görürler bizleri ama “Şu kadar süre daha paranızı çekmezseniz Kuruma iade edilecek” uyarısını lütfedip yapmazlar.
Yazık tabii, piksel maliyetleri çok yüksek, kalkabilirler mi o masrafın altından, di mi ama.
Hadi piksellere acıyıp bunu yapmıyorsun, İnternet Şubesinden hesabına giren emekliler için bir uyarı koyamaz mısın? Hadi genel uyarı koymadın diyelim, İnternet hesabına hangi gün hangi saatte girildiğinin kaydını tutuyor sistemin. Yani “Bu adam ölmedi, yaşıyor. Siteye girip işlem yapmasa da hesabını kontrol ediyor. Birikmiş parasına ilişmeyin” deme olanağına sahipsin. Kurumu uyarmak uygun düşmüyorsa, “Bak girip çıkıyorsun ama cimrilik edip parana ilişmiyorsun, 10 gün daha dokunmazsan uçup gidecek, bilesin” mesajıyla uyaramaz mısın emekliyi?
Tabelacı ya da matbaacı masrafı çok tutar diyorlar herhalde.
Veya Bankomat’ta işlem yapan emekli, kartı takar takmaz bu tarz uyarıyla karşılaşabilir, adımını ona göre atar.
Paraları geri alma belasıyla boğuşsun boğuşmasın, hiç kimsenin bu uyarılardan yakınacağını zannetmiyorum.
Emeklilerin büyük çoğunluğu ay sonunu zor getirenlerse de, “Diğerleriyle idare ediyorum, o hesapta biriksin maaşlar” diyen benim gibiler de epeyce var ve eminim bunların çoğu da İnternet kullanıyordur. Kısacası, birikmiş maaşı kaptırma potansiyelindekiler bunlar ve kolayca uyarılabilirler.
Tamam, emeklilerin getirdiği işlem yükü çok fazla, hem müşterileri hem de bankayı bunaltıyor. Hal böyleyken, yapılacak küçücük düzenlemelerin, getirilecek minicik pratikliklerin hem emeklilerin işlerini kolaylaştıracağı hem de bankanın yükünü hafifleteceği göz ardı ediliyor.
Emekli kuyruklarına ne zaman baksam “İşleri güçleri ne beklesinler, gidip gelsinler” anlayışına layık görüldükleri izlenimine kapılıyorum.
Diğer banka Ziraat’ta nasıl yürüyor işler bilmiyorum.
Anladığım kadarıyla Vakıfbank bu emekli maaşları işini, bankacılık işlemleri dışında bir yan faaliyet gibi görüyor ve mümkün mertebe hariç tutmaya çalışıyor.
Bu duruma aylar önce uyanmam gerekiyordu aslında.
Emeklilik maaşı bağlanması işlemleri sırasında nereden estiyse bir de kredi kartı alayım, ikinci bir bankadan da kartım olsun demiştim. Aldık…
Otomatik ödemeye bağladığımı düşünüyordum kartı. Kullandığım yoktu, öylesine birkaç alışveriş yapmıştım. Bir sonraki ayın hesap özetinde, önceki ayın borcunun ödenmediğini ve ‘Gecikme faizi’ni görünce sarıldık telefona, sorduk: “Hesapta fazlasıyla para var, neden ödenmiyor bu kartın borcu?”
“Hesaptan almaz, ödemeyi sizin yapmanız gerekiyor” anlamındaki yanıtla karşılaşmak şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklemişti beni.
“Bu hesap sizin bankanızda, para da var, neden almıyor banka?” deyip durmam yarasızdı. Yapılan açıklamaları kafam almıyordu. O saniye kartı iptal ettim.
O gün uyanmayışım bugünü hazırlamış meğer.
Bütün bu eziyetlerden sonra diyorum ki, jetin yatın peşinden giderken bankadaki parandan olma.
Eyüp Şeker
.