EMBESİL GRİBİ


25.07.2011 13:13 / 26.07.2011 00:05 / 01:38 / 15:01



Ev ahalisi, yanicime ben ve Tutsak, ‘Embesil Gribi’nden yataklara düşmüş durumda.

‘Embesil Gribi’ de neyin nesi diyenler haklıdırlar, çünküm bu grip yeni. Virüs ben embesilinde mutasyona uğrayınca bu adın verilmesi bilimsel etik gereği mecburiydi.

Son yıllarda hiç aksatmadığım grip aşısını bu yıl ihmal edince zırt pırt yorgan döşek, salya sümük olup durduğum yetmezmiş gibi, alışkanlığım değilken buzlu su içip koronderli (bu da neyin nesi diyenler bilenlerden öğrensinler bi zahmet, ya da gogullasınlar) odada uyuyunca derhal azgınlaşıverdi fırsatçı virüsler ve de literatüre geçecek ‘Embesil Virüsü’nü peydahladılar, yanicime mutasyonladılar.

2 gündür salya sümük, yorgan döşek hallerdeyim ve de muhtemelen garibim Tutsak kuşbeyinlisine de bulaştırdım. Onun durumu tam bir facia. Umarım atlatır da ben embesiline katlanmaya devam eder.

Mısır-alkol vakasından beri çıkmayan sesini duydum ve bende renk anında kireç oluverdi. Aslında duydum duymadım gibi bir kıvamdaydı sesi, ancak kulağımı gagasına dayadığımda duyabiliyordum. Cumartesi günüydü bu, dün iyice şiddetlendi ve arka taraftaki yatak odasından ön taraftaki salondan gelen inlemelerini duyabiliyordum. Gerçekten acı çekiyor olmalı.

Nezle deyip yumuşattığıma bakmayın, durumu çok ciddi; ‘Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu’ hoşafını çıkartmış durumdaydı ki, garibim kuşbeyinliye ‘Embesil Virüsü’ bulaştırdım, iyice yamuldu. Sabaha kadar inlemelerini dinliyorum. Dün çok kötüydü, bugün nispeten daha iyi, inlemelerinin şiddeti azaldı. Umarım bir iki güne atlatırız ve de Tutsak kuşbeyinlisi bana katlanmayı sürdürür.

Sesini, daha doğrusu inlemelerini kaydettim. Sesin yüksekliği yanıltmasın, cumartesi günü resmen ağzına soktum mikrofonu, öyle kaydettim. Günün ses kirliliği içinde duyulmuyor inlemeleri ama gece sessizliğin en güçlü seslerinden biri oluveriyor. Hele dün gece sanki eline megafon almış gibiydi, neyse ki sabah hafiflemişti.

Siyah sosis benzeri dili sanki daha da irileşmiş haldeyken, gagası yarım metre açık katlanmaya çalışıyor sıcak kıyamet bu günlere. Arada bir daahiyane bir fikir geliyor aklıma ve de matkapla ter delikleri açsam mı gövdesine diyorum amma ve lakin pintiliğini böyle daahiliklerle örtemezsin salak diyerek dizginliyorum kendimi. Yanlış mı, ya delikleri büyük açarsam ve de fazla ısı kaybedip hipotermiye girerse ne olacak di mi ama! Görünüşe bakılırsa pintiliğe son verip klima taktıracağım eve. Hele bir iyileşelim.

Temel’i omzundaki soyu tükenmekte olan papağanla Beyoğlu’nda dolaşırken görenler:

“Yazık bu kuşa, soyları tükeniyor, neden hayvanat bahçesi götürmüyorsun?”

Papağan cevap vermiş:

“Ne tükenmesi, Karadeniz’de bunlardan çok var”

Neyse, ben de daha iyiyim bugün.

Demek ki, fırsatçı ‘Embesil Virüsü’ kuluçka hallerini tamamladı ve de ben embesiliyle Tutsak kuşbeyinlisini terk etmeye hazırlanıyor. Tabii bu durumdan yararlanmam gerekiyor ve de düşmanlarımın listesini tasnif etmeye başladım amma hepsine bulaştırmam imkansızdan bile zor olduğundan, kimlere sarılıp şapur şupur öpebilirim listesi için ‘Önceliklilere’ karar vermeye çalışıyorum.

Durum budur.

Bunca eziyetime katlanan Tutsak’tan söz edip dururken konuyla ilgili yıllardır kafama yerleşmiş kesin fikrimi beyan etmesem olmaz: Evcil ortamda doğup yetişmemiş hayvanların alım satımına çok ağır yaptırımlar getirilmesi kaçınılmaz. Şu an için pek mümkün gözükmese de ileriki yıllarda kesinlikle uygulanacak bu yaklaşım için daha büyük çaba harcanması ve hiçbir hayvanın doğal ortamından kopartılmasına izin verilmemesi gerekiyor.

Dünyadaki bütün ekosistemler sayesinde var olabildiğimizi ve hasar gören her ekosistemin zararının sadece kendi ortamına değil, insan denen akılsız canlıya da olduğunu önünde sonunda kesin biçimde anlayacağız. Umarım bunu çok geç olmadan öğrenebiliriz.

Ne kadar anlamak istemesek de her ekosistemin, Dünya ekosistemine de can verdiğini, bu zincirlerin her birinden eksilen her halkanın Dünya ekosistemine zarar verdiğini bir an önce anlamalıyız. Eksilen her halka onun dengelediği canlının kontrolsüzce yayılmasını getirdiğini, büyük bir hızla yayılarak önce kendi ortamını, ardından diğer ortamları ele geçirdiğini biliyor ama görmezden geliyoruz. Üstelik bu sonuçların getirdiği yaşanmazlıklarla boğuşurken yapıyoruz bu düşüncesizliği.

Bu Dünyanın sahibi değil, konuklarından biriyiz sadece. Çünkü, milyonlarca yıldır baskın türleri dengelemiş olan ekosistemler yaşamamıza izin verip uygun ortamlar sağlamaya devam ediyor.

Umarım kafamıza iyice dank eder. 

Tabii tamamen yaşanmazlaşmadan önce…


Eyüp Şeker





NOT: Kafeste baş aşağı asılarak uyumaya çalışıyor. Buna ilk kez tanık oluyorum. Kaçıramazdım, gözünün yaşına bakmayıp flaşla fotoğrafını çektim. Fotoğraf kalitesi için ısrar edecek kadar sığır değilim en azından, çektiğim yeter.

Yerinde duramayıp kafeste dolanıyor. Daha doğrusu yer beğenemiyor; bir an en tepede baş aşağı asılıyor, bir süre sonra alt tüneğin birine, bir süre sonra karşıdaki tüneğe, ardından üst tüneğe çıkıyor, sonrasında yine baş aşağı sallanıyor. Tabii bu esnada sürekli inliyor. Anladığım kadarıyla kafeste daha serin bir yer arıyor. Bulamayacağını bildiğimden tehlikeye rağmen küçük vantilatörü kısmen ona doğru çevirdim.

Tahminim ateşi var, çok yükselen vücut ısısını düşürmeye çalışıyor. Bu yüzden baş aşağı sallanarak kanının başına doğru yığılmasını sağlarken, vücut ısısını düşürebileceği tek yer olan açık ağzından kanını soğutmaya ve vücut ısısını düşürmeye çalışıyor. Yarın bir havuz hazırlayacağım, büyükçe bir kaba su koyup kafes tabanına yerleştirmeyi düşünüyorum. Fısfısla su sıkmaktan daha akıllıca olduğunu düşünüyorum. Kendisi için en doğrusunu bilir, içgüdülerinin sesine kulak verir, isterse suya girer ve ben embesilinin fısfısla ıslatmasına katlanmak zorunda kalmaz.

Not 2: Tersi uyarıları boş verip fısfısla biraz su sıktım. Dört dönmesine, baş aşağı rahatlamaya çalışmasına daha fazla dayanamazdım. İşe yaramış olmalı, en üst tünekte uyumaya başladı.