İKİ DANEYE YOLDURDU KUYRUĞU

KUŞBEYİNLİLERİN “KUYRUK YOLAN” ADINI TAKTIĞI KUŞ BEYİNLİ

Kuş gribi illeti yüzünden son verinceye kadar sıcak havalarda balkona çıkartırdım benim Afrikalı gri kuşbeyinliyi. Çevredeki kuşlar çok çabuk öğrendiler bu durumu. Çünkü ortalığa saçtığı yemler fazlasıyla ilgi alanlarına giriyordu. Hatta kimi serçeler kafese tutunarak yem kabından bile atıştırıyorlardı.

Balkona çıkartmaya son verdim vermesine de kuşların eve gireceğini akıl edemedim. Kuş seslerinin evin içinden geldiği zannına kapıldığım oluyordu ama ihtimal vermiyordum. Daha sonra salonda en ilgisiz yerlerde kuş pisliği görünce kafam iyice karıştı. Bakıyorum benim kuş beyinlinin kafesi beş altı metre ötede, mümkünatı yok buraya kadar şeyini şey edemez, hem benimki okkalı şey eder, bunlar küçücük falan diyorum, yani kuşların içeri girdiğine ihtimal vermemeye çalışıyorum, ama bir yere kadar kendimi kandırmayı sürdürebildim. Artık neredeyse salonun her yerinde karşılaşıyordum kuş pislikleriyle. Yem peşindeki kuşlar özellikle de serçeler içerde cirit atıyorlardı ben evin arka tarafında olduğumda.

En sonunda suçüstü yaptım. Bir kumru tam karşımda balkon kapısından uzakta, kapalı olan büyük pencerenin pervazına tünemiş tam anlamıyla kumru gibi duruyordu. Uzaktaydım, o yüzden paniklemiyordu… Yaklaşmaya başladıkça kaçmaya, daha doğrusu cama çarpıp durmaya başladı. Sadece cama hamle yapıyor, açık balkon kapısına yönelmeyi akıl edemiyordu. Bir kere paniklemişti, durmaksızın hamle yapıyor cama çarpıp duruyordu, çare yok yakalayıp dışarı bırakayım dedim.

Malum ne kadar yabani olsa da kumru bu, korkmaz insanlardan. Her şeye rağmen fazla paniklemiyordu. Yaklaştım, kaçmasına engel olmak için sol elimle önüne perde yaparken, yakalamak için açtığım sağ elimi uzattım. Birkaç santim kalmışken tutmak için hamle yaptığım anda birden ileri fırladı. Yakalayamamıştım, avucumda bir sürü kuyruk tüyü vardı. Daha doğrusu yakalamıştım ama aniden ileri fırladığı için kuyruğunu yakalamıştım. Elimden kaçtığı refleksiyle mi sıkmıştım parmaklarımı ve kuyruğuna yapışmıştım, bilemiyorum. Belki de hayırlı olmuş, gövdesine denk getirsem sıkıp pestilini çıkartacaktım gariban kumrunun.

Kuş da, kuş yakalamayı beceremeyen ben kuş beyinlisi de öylece kalakaldık. Aptal aptal elimdeki uzun kuyruk tüylerine bakıyordum, şapşallaşmış kumru ise neye uğradığını anlayamaz ne yapacağını bilemez halde bana bakıyordu. Uzanıp avucuma aldım, en küçük tepki vermedi. Nasıl versin ki, yoksa tüysüz cascavlak bırakıverirdim alimallah… İki adet evet tane hesabıyla sadece iki tane kuyruk tüyü kalmıştı, kalanını kopartıp almıştım.

İlk aklımdan geçen “Bu artık uçamaz, ben şimdi ne yapacağım…” oldu. Biraz sakinleşince “Ne yapayım, balkonda beslerim…” diye düşünüp balkona çıktım. Yüksekten düşüp kafası gözü de yarılır korkusuyla iyice eğilip yere bıraktım garibimi. Avucumu açar açmaz hiç beklemeksizin uçup gitti. Uçuşuna hem sevinmiştim, hem de nasıl uçabiliyor şaşkınlığıyla kalakalmıştım. Sol yanında kalan iki adet kuyruk tüyüyle uçup gittiğine göre, buna değil havada, karada hatta denizde bile ölüm yok dedim. Öyle bir rahatlamıştım ki anlatamam.

Eminim o günden sonra semtteki kuşbeyinliler arasındaki adım “Kuyruk yolan kuş beyinli” olmuştur.

Kaçırıyorum zannıyla kapattığım pençemle yolduğum kumru kuyruğu vakasının üzerinden çok geçmemişti:

Papağanın olduğu yerde yem vardır diye gelenler sadece serçeler ve kumrular değildi. Kuş sesinin olduğu yerde kuş olduğunu iyi bilen bir de kedi girdi eve. Ne var bunda demeyin sakın, üçüncü katta oturuyorum, 40 değil 40 bin yıl düşünsem gelmezdi aklıma bir kedinin eve gireceği.

Benim kuşbeyinlinin çok ender rastladığım ıslığını duyunca irkilmiştim. Çünkü çok sıra dışı durumlarda bu ıslığı çaldığını biliyordum. Panik halindeyken canhıraş şekilde çıkardığı kargayı andıran çığlığından veya keyifliyken çaldığı ıslıklardan farklı bir ses bu ve sadece bir tehdit olduğunda buna başvurduğunu düşünüyordum. Yanılmadığımı görecektim… Ne oluyor buna, niye çalıyor bu ıslığı diye salona gittiğimde, içeri girmiş ve pencerenin pervazına tünemiş yalanarak benim kuşbeyinliyi kesen kediyle yüz yüze geldim. Merak etmeyin, koparmadım kedinin kuyruğunu…

Kedinin eve gireceği gelmezdi aklıma, oysa akıl etmem gerekirdi. Balkonuma kadar uzanan bir asma var, oradan tırmanmıştı kuşbeyinli peşindeki sivri tırnaklı sivri akıllı.

Şaşkınlığım geçince ne yapacağımı düşünmeye başladım. Bunu nasıl dışarı çıkartacağım dertlenmesine gömüldüğümde irkiliverdim. Çocukluğumdan kalma daha dehşet verici bir olay belirivermişti gözümün önünde. Yani aklıma ilk gelen kumru kuyruğu yolma vakası değil, daha eski daha ölümcül olanıydı…

Bir kedimiz vardı, adı Torpil… Rahmetli babam, çelimsiz annesinin aksine minik haldeyken bile iri kıyım olması yüzünden koymuştu sanırım bu ismi. Bir üst katta oturuyorduk o zaman. Yani dördüncü katta… O zamanlar asma yoktu, kaçak girmeye ihtiyacı da yoktu. Ev nüfusuna kayıtlıydı… Yaz günü, kapılar pencereler açık… Torpil dolaşıyor, belli ki balkona çıkmış oradan da pencerenin önüne gelmiş… Torpil’i balkona bitişik büyük salon penceresinin dış tarafında yürürken gören benden iki numara büyük gerçek kuş beyinli, aşağı düşecek korkusuyla balkona geri dönmesi için “Kışt” diyerek eliyle kovalamış. İrkilen Torpil daracık pencere kenarında geri geri gitmek yerine panikle arkaya dönmek için hamle yapınca aşağı düşmüş. Dört ayak üzerine düşüp düşmediğini bilmiyorum… Büyük ihtimalle düşememiş… Öldü…

Ben kuş beyinlisi kuyruk yolarım da iki numara büyüğüm kışt halleriyle kedi korumaz mı? Otuzbeş kırk yıl öncesinin bu olayı bütün canlılığıyla belleğimdeki yerini korurken ve daha birkaç gün önce yolduğum kuyruklar tazeliğini korurken “Ben şimdi ne yapacağım?” sorusundan daha önemli bir şey olabilir mi? Mümkün değil… Sakinleşmek için meditasyon yapacak zamanım yoktu, zaten istesem de yapamazdım, çünkü bilmem… Yine de sakinleşmeyi becerdim, fazla aşırıya kaçmaksızın ve mümkün olduğunca uzak durarak, sertliği düşük el hareketleriyle, “Kışt”larla “Pisi pisilerle önce balkona çıkarttım, ardından asmadan aşağıya salimen inmesini sağladım bizim avcının. Kurtuldu elimden kısacası… Kuyruğuna değilse bile canına el koyabileceğimden haberi yoktu…

Neyse ki bir tanıdık “Sineklik yapsana” aklını verdi de semtin kuşbeyinlileri kuşbeyinli peşindeki sivri tırnaklı sivri akıllıları saçtığım ve saçacağım dehşetten uzak kalabiliyorlar.


Eyüp Şeker