NE ZAMAN “ORADA HAVALAR NASIL ?” DİYEBİLECEK İNSAN?
20,5 ışık yılı uzakta Dünya benzeri bir gezegen keşfedilmiş. Oturup “Alo, orada kimse var mı?” diye sorsak, 41 yıl sonra belki “Var ne olacak..!” yanıtını alabileceğiz. Uzayda zeki canlıların olmaması imkansız ama öyle büyük ve derin ki, aynı zaman dilimine denk gelen birbirine yakın düzeydeki uygarlıkların iletişim kurmasını sağlayacak mesafede bulunma olasılığı hemen hemen imkansız. Tıpkı, uzun ömründe bir kez açan çiçek gibi… Eğer çevremizde değil de Dünyanın öbür ucunda yağmur ormanının derinliklerinde bir yerdeyse haberimiz olmayacaktır. Eğer yakınımızdaysa veya yakınına gitmişsek ama bizim ömrümüze denk gelen bir zamanda çiçek açmazsa yine haberimiz olmayacak, sadece, “Yağmur ormanlarında çok değişik yaşam formları muhakkak vardır…” tahminleri yapılacaktır.
Papatya veya lale mevsimi misali belli dönemde ortaya çıksaydı uygarlıklar, birbirimizi bulmak çok daha kolay olurdu. Böyle bir durumda yapılması gereken şey yerlerini tespitten ibaret olurdu. Gezegenlerin ömürlerine göre bir hiç olan zeki yaşam süreci, hele de uygarlıkların birbirine denk gelme ihtimali sıfıra öyle yakındır ki, zorlanarak da olsa erişebileceğimiz mesafelerde bir ileri uygarlık bulabileceğimize kafa yormaya bile değmez. Özetle, yakınlarımızda zeki yaşama uygun gezegenler varsa ve oralarda zeki yaşam sürüyor olsa bile, bu bizim oradakilerle iletişim kurabileceğimiz, onları bulabileceğimiz anlamına gelmez. Işık hızının ötesindeki mesafelerdekiler ise şu anda hayal gücümüzün bile öyle ötesinde ki, düşünü dahi kuramıyoruz.
Dünya yaklaşık 5 milyar yaşında, yaklaşık 5 milyar yıl daha var olacağı söyleniyor. 8-10 milyar yıl ömür biçilen Dünyadaki varlığımız kozmik ölçülerde bir hiç. Varlığımızı 100 bin yıla dayandırıyor bilginler ama ancak birkaç bin yıldır varız diyebileceğimiz bilinçli geçmişimiz var. Onun da son yüz yılında uygarlık denebilecek düzeye gelebildik. Bunun da son 60 yılında atmosferi aşıp uzaya yayılabilecek kadar güçlü sinyaller üretebiliyoruz. Ondan öncekiler kısa dalgalardı ve iyonosfere çarpıp geri dönüyordu. Bu nedenle, yani iyonosferle yer arasında yansıyıp testere dişi gibi zikzak çizerek dünyayı dolaştığı için çok zayıf bir kısa dalga radyo yayını bile dünyanın öbür ucundan dinlenebiliyor. Oysa TV ve FM gibi yüksek frekanslar düz gidiyor ve ancak vericiyi gören yerlerden alınabiliyor ama bu tür sinyaller iyonosferden yansımayıp atmosferi aşabildiği için uzayda yol alabiliyor. Başta FM radyolar ve TV’ler olmak üzere artık sayısız sinyal Dünyadan uzaya yayılıyor. Duyma düzeyine erişmişlerce artık fark edilmememiz imkânsız… Tabii ulaşabildiğimiz mesafelerde…
Buradan hareketle, keşfedilen bu dünya benzeri gezegende uygar canlılar olsaydı eğer, en az 40 yıldır bizim sinyallerimizi alıyor olurlardı ve yüksek frekanslı vericilerinin başına kurulup bize çoktan bir “Kim var orada?” mesajı göndermişlerdi.
Evrendeki varlığımızın göstergesi olan yüksek frekanslı yayınları 60 yıldır yapmamızın bir diğer anlamı, yarıçapı 60 ışık yılı olan bir küre içindeki gezegenlere varlığımızı haber verebildiğimizdir. Bu kürenin ötesindeki olası uygarlıklar bizi duyacak teknolojiye sahipseler bile bizden habersizdirler. Özetle, 5-10 milyar yıl ömrü olan gezegenlerde birkaç yüzyıllık dilimde birbirini algılayıp algılatma gücüne erişenlerin aynı zaman dilimine denk gelmeleri olasılığı nedir sorusu, umutsuzluğa sevk ediyor uzayda başka zeki canlılar arayanları. 20,5 ışık yılı uzaktaki o gezegende ortaçağ düzeyinde yaşayan zeki canlılar varsa bile, her gün çuvalla mesaj gönderilse hiç bir şey ifade etmeyecektir.
Evrenin neresinde olursa olsun zeki canlı varlığına dair yakalayacağı en küçük işaretin heyecanlandırmayacağı bir canlı olması mümkün müdür? Hayır… Dev antenlerin başında pür dikkat uzayda zeki canlı arayan SETI projesindekilerin, cızırtı sağanağı içinde mini minnacık farklı bir cızırtı (WOW sinyali) duyduklarında yaşadıkları heyecan buna en iyi örnektir.
Artık yalnızca insanın değil insanoğlunun da ölümsüz olmadığı iyi biliniyor. Dünyamızın türlü sakini oldu, bunların en ünlüsü dinozorlardı ve 65 milyon yıl önce, çoğunluğun, göktaşı çarpmasına dayandırdığı bir sonla yok oldular. Bu olay gerçekleşirken bizlerin varlığına daha 64 milyon küsur yıl vardı. Ve şimdi de biz küresel ısınma tehdidini yoğun şekilde yaşıyoruz. Yani, bir yüzyıl daha yaşayıp yaşayamayacağımızı bilemeyecek haldeyiz. Aynı zamanda, göktaşı çarpması, süpernova patlaması gibi pek çok tehdidi işaret eden bilimsel gerçeklerin de farkındayız ve ister istemez geleceğimize kuşkuyla bakıyoruz. Özetle, insanoğlu ölümsüz olmadığının farkında ve bir yüzyıl daha yaşayıp yaşayamayacağını bile bilmiyor.
Diyelim ki 5 yıl sonra Dünyaya bir kuyrukluyıldız çarptı ve insan nesli yok olmasa bile bilimsel teknolojik imkanları tamamen kaybolmuş çok az kişi sağ kalabildi. Sadece hayatta kalmaya çalışan bu birkaç kişi mesaj gönderme ve alma olanağını yitirdiği için algılayıp algılatma dönemi de sona ermiş olacaktır. Özetle, 5 milyar yaşındaki Dünyada sadece 65 yıl varlığını algılatıp başkalarını algılamaya çalışmış ve artık bu teknolojik olanağını yitirmiş durumdadır. Diyelim ki, 20,5 yıl uzaktaki o gezegende zeki canlılar var ve 5 yıl sonra FM radyo TV yayını yapmaya başladılar ama Dünyadakiler artık onları duyamayacak, varlıklarından haberdar olamayacaktır. Onlar bizim 5 yıl öncesine kadar gönderdiğimiz yayınları alabilecek ve büyük bir heyecanla bize mesaj üstüne mesaj yollayacaklar ama biz bunları alamayacağız. Onlar da 41 yıl bekleyip cevap alamayınca “Bunlar bu yayınları yapıyorlar, bize niye cevap vermiyorlar. Şımarıklar, yoksa bizi beğenmiyorlar mı? Kıl oldum abi…” falan diye dertlenip kendilerini alkole ve Orhan Abi’lerinin “Batsın bu Dünya…”sına mı vururlar artık bilinmez.
Tersi de bizim için geçerli… Diyelim ki 35 ışık yılı uzaktaki bir gezegenden “Hemşerim memleket nere?” mesajı gönderildi bize ama buraya varmasına daha 10 yıl var. Yani mesaj yolda ve doğal olarak biz o mesajın varlığından haberdar değiliz ve 10 yıl sonra “Orada havalar nasıl?” karşılığını göndereceğimiz de aklımızdan bile geçmiyor.
Uzaydaki tek engel uzaklık değil, zaman da çok önemli ve biz insanların yaşam süresi de çok kısa. Uygarlığın korunma ve sürdürülebilme olanağı da belirsiz, hatta çok zor… Aynı zaman dilimindeki birbirine yakın teknolojilerin birbirlerini algılayabileceği mesafede olma ihtimali muhakkak hesaplanmıştır ve kimsenin kuşkusu olmasın ki bunun denk düşmesi sıfıra çok yakındır.
“Kimse var mı orada?” sorusu hep heyecanlandıracaktır insanı.
240 milyon ışık yılı uzakta meydana gelen süpernova patlaması eğer 50 ışık yılı uzakta falan olsaydı bizi de beraberinde götürmüştü, biz de yok olmuştuk. Bunu açıklamaya yardımcı olması için Güneş Sistemimize en yakın yıldızın 4,2 ışık yılı uzakta olduğunu hatırlamakta yarar var. Patlaması öngörülmese de bize 50 60 yıl uzakta sayısız yıldız olduğu unutulmamalı.
Diğer anlamda; bu patlama 240 milyon yıl önce oldu ve biz şimdi görebildik. Eğer, bu yıldızın gezegenleri vardıysa kendisiyle birlikte yok oldular ve biz hiçbir zaman oradaki gezegen yapısını bilemeyeceğiz. Süpernova patlamasından yüzmiyonlarca yıl önce o gezegenlerdeki yaşam sona ermiştir ama varsayalım ki, oradaki gezegenlerden birinde gelişkin bir uygarlık vardı ve 100 yıl öncesine kadar mesajlar yolladılar, varlıklarının kanıtı olan sayısız sinyal yayıp durdular, bunu da öğrenemeyeceğiz. Zira 100 yıl önce o mesajları yakalayıp okuyabilecek teknolojiye sahip olmadığımız için yine haberimiz olamazdı oradaki uygarlık geliştirmiş zeki canlılardan.
Kuşku dolu çekingen tavırlarla ancak “Kimse var mı orada?” diye sorabiliyoruz. Acaba ne zaman “Ne var ne yok, orada havalar nasıl ?” diyebileceğiz?
Eyüp Şeker